Fethullah
Gülen'in bu haftaki sohbetinde beddua okuduğu“Pakraduni”ler kimdir?
“Pakraduni”ler sorusunun kısaca anlatımı, dıştan Müslüman görünen, bir
alttaki ikinci kimlikleri ise Kripto Ermenilik olan en alttaki gerçek
kimlikleri de Yahudilik olan topluluk demektir. Peki bu “Pakraduni”ler
nereden çıkmıştır nasıl yayılmışlardır ve kripto “Pakraduni”ler
kimlerdir?
Fethullah
Gülen'in bu haftaki sohbetinde beddua okuduğu“Pakraduni”ler kimdir?
“Pakraduni”ler sorusunun kısaca anlatımı, dıştan Müslüman görünen, bir
alttaki ikinci kimlikleri ise Kripto Ermenilik olan en alttaki gerçek
kimlikleri de Yahudilik olan topluluk demektir. Peki bu “Pakraduni”ler nereden çıkmıştır nasıl yayılmışlardır ve kripto “Pakraduni”ler kimlerdir?
Ermeni Görüntülü gizli Yahudiler; PAKRADUNİLER
Ermeni Görüntülü gizli Yahudiler; PAKRADUNİLER
“Pakraduni”ler,
Anadolu’nun İslamlaşması ve Türklere vatan yapılması üzerine, özellikle
Ermenilerin rağbet gördüğü Selçuklu ve Osmanlı döneminde, Musevilikten
Ermeniliğe geçen, 1915 olayları sonrası ve Cumhuriyet sürecinde ise
Müslümanlığı seçen, ama Yahudi zihniyetini nesilden nesile gizlice
sürdüren bir topluluk olmaktadır. Fanatik Ermeni karşıtlığıyla Türk
ırkçılığını (Turancılığı) savunmak, her fırsatta İslam’a saldırarak,
sosyalist ve Kemalist bir tavır takınmak bunların alameti farikasıdır.
Ama sadece solcu değil, sağcı partilere; hatta Milli Görüş’e de
sızanların varlığı söyleniyor.
En
azından Türkiyede Pakradunilerin olduğunun, bazılarının mühim nüfuz ve
tesire sahip olduğunun, önemli roller oynadıklarının bilinmesi…
Pakradunilerin
2500 yıllık tarihi ve macerası hakkında yabancı dillerde yazılmış
birkaç araştırma kitabı var. Doğu Anadoluda bağımsız devletler bile
kurmuşlar.
Sonra
izleri silinmiş… Dıştan Ermeni görünürken bir kısmı Kürt ve Müslüman
kimliğine bürünmüş. Kürtlükleri, Müslümanlıkları samimî midir?
Pakraduniler
iki kimlikli değil, üç kimlikli bir gizli cemaat. Birinci gizli
kimlikleri Yahudilik, ikinci gizli kimlikleri Ermenilik, üçüncü açık
kimlikleri Müslümanlık.
Sultan Abdülhamid zamanında patlak veren Ermeni isyanlarını bu Pakradunilerin çıkarttığı söyleniyor.
Pakraduniler
günümüzde en çok Fransa, İsrail, İngiltere, ABD ve Vatikan’dan destek
almaktadır. Özellikle Yahudi oldukları halde Vatikan’dan destek almaları
gayet düşündürücü bir hadisedir.
Günümüzde sözde Ermeni soykırımının sürekli gündemde tutulmaya çalışılması ve bununla ilgili çalışma yapılması da Pakradunilerin yaptığı planlı bir faaliyetten geçmektedir. Vatikan ve özellikle Papa Türkiye’de önemli mevkilere gelmiş Kripto Pakradunilere yoğun bir destek vermektedir.
Ayrıca baktığımız zaman Terör örgütü PKK’nın da arkasındaki gizli gücün Pakraduniler olduğu bilinmektedir. Şuan TBMM’de bu Kripto Pakraduni sayısı bir hayli fazladır. Bunların bazılarını biraz araştırma yaparak öğrenmek ve en azından fikir sahibi olmak mümkündür.
Aksi halde içimizde kanımızı emen, iç dinamiklerimiz ile borsa kağıdı gibi oynayan, Dış Politika’da hissettirmeden gerekli doneleri vererek Türkiye’yi yanlış yönlendiren bu Kripto Teşkilatları deşifre etmenin zamanı geldi de geçiyor. Bu ülke maskelenmiş yüzleri, kirli ilişkileri çözmeden özgür olamayacak. Türkiye vicdanı ile Tarihi ile ve ezberleri ile yüzleşmek zorunda.
Günümüzde sözde Ermeni soykırımının sürekli gündemde tutulmaya çalışılması ve bununla ilgili çalışma yapılması da Pakradunilerin yaptığı planlı bir faaliyetten geçmektedir. Vatikan ve özellikle Papa Türkiye’de önemli mevkilere gelmiş Kripto Pakradunilere yoğun bir destek vermektedir.
Ayrıca baktığımız zaman Terör örgütü PKK’nın da arkasındaki gizli gücün Pakraduniler olduğu bilinmektedir. Şuan TBMM’de bu Kripto Pakraduni sayısı bir hayli fazladır. Bunların bazılarını biraz araştırma yaparak öğrenmek ve en azından fikir sahibi olmak mümkündür.
Aksi halde içimizde kanımızı emen, iç dinamiklerimiz ile borsa kağıdı gibi oynayan, Dış Politika’da hissettirmeden gerekli doneleri vererek Türkiye’yi yanlış yönlendiren bu Kripto Teşkilatları deşifre etmenin zamanı geldi de geçiyor. Bu ülke maskelenmiş yüzleri, kirli ilişkileri çözmeden özgür olamayacak. Türkiye vicdanı ile Tarihi ile ve ezberleri ile yüzleşmek zorunda.
Kripto
Pakraduniler’in uzantılarını bu zamanda iyi analiz etmek gerekir. Bu
Kripto Yahudi teşkilat aynı zamanda Kripto İranlı Yahudiler ile de
birçok zaman beraber hareket etmektedir. Daha önceki Kripto Yahudiler
yazımda Türkiye’de bazı önemli makamlara gelmiş siyasiler ve
bürokratların bu Kripto İranlı Yahudilerden burs aldıklarını
yazılmıştı...
İRANLI KRİPTO YAHUDİLER VE BİLİNMEYENLER
İran
Yahudilerinin tarihi çok eskilere dayanır hatta bugünkü tahrif edilmiş
İncillerde bile sıklıkla zamanın Pers ülkesindeki Yahudilerden
bahsedilir. Yahudilerin İran’da ne aradıklarına gelecek olursak, Babil
kralı Nebukadnazar Kudüs’ü ele geçirdiği zaman Yahudilerin sürekli isyan
çıkartmalarına çok sinirlenerek onları toplu halde bugünkü Irak
topraklarına sürmüştür.
Daha sonra Pers kralı Cyrus gelerek Babil’i ortadan kaldırır ve Yahudilere özgürlüklerini kazandırır ve hatta Kudüs’te yıkılan tapınaklarını yapmaları için izin bile verir. Bu demokratik ortamdan çok memnun kalan Yahudilerde İran’ı baş turistik gezi ve yerleşim alanları yaptılar ve o zamandan beri çocuklarına verdikleri isimler arasına ‘’Cyrus’’ ismini de katmışlardır. Bugün İsrail’de İran kökenli Yahudiler ‘’Mizrahim’’ adı verilen grup içinde yer alırlar. Mizrahim ‘’Doğulu’’ demektir ve sıklıkla soyadı olarak kullanılır. İsrail’de İran Yahudileri son derece etkindir. Mesela yanında çalışan kızlara tecavüz ettiği suçlamaları sebebiyle sinir buhranları geçiren, eski İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, gerçek adı Musa Ghassab olan bir İran Yahudi’sidir. İran’ın Yezd kentinde doğmuş ve beş yaşında ailesiyle İsrail’e göç etmiştir ve Farsçası ileri derecede iyidir.
Daha sonra Pers kralı Cyrus gelerek Babil’i ortadan kaldırır ve Yahudilere özgürlüklerini kazandırır ve hatta Kudüs’te yıkılan tapınaklarını yapmaları için izin bile verir. Bu demokratik ortamdan çok memnun kalan Yahudilerde İran’ı baş turistik gezi ve yerleşim alanları yaptılar ve o zamandan beri çocuklarına verdikleri isimler arasına ‘’Cyrus’’ ismini de katmışlardır. Bugün İsrail’de İran kökenli Yahudiler ‘’Mizrahim’’ adı verilen grup içinde yer alırlar. Mizrahim ‘’Doğulu’’ demektir ve sıklıkla soyadı olarak kullanılır. İsrail’de İran Yahudileri son derece etkindir. Mesela yanında çalışan kızlara tecavüz ettiği suçlamaları sebebiyle sinir buhranları geçiren, eski İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, gerçek adı Musa Ghassab olan bir İran Yahudi’sidir. İran’ın Yezd kentinde doğmuş ve beş yaşında ailesiyle İsrail’e göç etmiştir ve Farsçası ileri derecede iyidir.
Yine
baktığımız zaman, Eski İsrail Savunma Bakanı ve yine İsrail’de
Ulaştırma Bakanı olarak görev yapan Shaul Mofazda, Tahran doğumlu bir
İran Yahudi’sidir. Hatta geçen senelerde Lübnan’da sivillerin üzerine
bomba yağdırılması emirlerini veren ama Hizbullah karşısında maskara
olduğu için görevden alınan eski İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutzda
bir İran Yahudi’sidir.
Kısacası bugün İsrail’de İran’a karşı savaş planları hazırlayanların büyük çoğunluğu aslında İran doğumludur. Aslında bütün bunlar karşılıklı danışıklı dövüştür. Çünkü iki ülke de güçlerini birbirlerinden almaktadır. Psikolojik savaşı iyi yürütüyorlar. Zıtmış gibi duruyorlar, söylemleri birbirlerine karşı çok sert ama gerçekte masa başında önemli pazarlıklar yapılıyor. Tıpkı geçmişte ‘’İrangate’’ skandalının ortaya çıkması gibi… Özellikle son dönemde ABD’nin, İran ile yapılan diplomatik ilişki hamleleri iyi analiz edilmelidir.
Kripto Yahudiler buralara kadar yükselmek için İran’da çok çalıştılar. Gizliden ve derinden çalışmalar yapıldı.
Kısacası bugün İsrail’de İran’a karşı savaş planları hazırlayanların büyük çoğunluğu aslında İran doğumludur. Aslında bütün bunlar karşılıklı danışıklı dövüştür. Çünkü iki ülke de güçlerini birbirlerinden almaktadır. Psikolojik savaşı iyi yürütüyorlar. Zıtmış gibi duruyorlar, söylemleri birbirlerine karşı çok sert ama gerçekte masa başında önemli pazarlıklar yapılıyor. Tıpkı geçmişte ‘’İrangate’’ skandalının ortaya çıkması gibi… Özellikle son dönemde ABD’nin, İran ile yapılan diplomatik ilişki hamleleri iyi analiz edilmelidir.
Kripto Yahudiler buralara kadar yükselmek için İran’da çok çalıştılar. Gizliden ve derinden çalışmalar yapıldı.
Bu
arada İran Yahudilerinin etkin olduğu Ülkelerden biri de Amerika
Birleşik Devletleridir. Mesela bugün Amerika’nın en zengin ve
ünlülerinin ikamet ettiği Los Angeles’in Beverly Hills şehrinin belediye
başkanı ‘’Cemşid’’ yani Jimmy Delshad isimli bir İran Yahudi’sidir.
Seçim başarısının sebebi ise Amerika’nın bu en lüks şehrinde oturan ensesi kalın vatandaşların yarısının İran Yahudi’si olmasıdır.
Peki, bu müthiş zenginliğin sırrı nedir derseniz onun da cevabı kolaydır. Humeyni’nin İran Şahı’nı mat etmesinden önce ki dönemde İran’ın zenginlerinin ve önde gelenlerinin çoğunun İran Yahudi’si olmasıdır.
Seçim başarısının sebebi ise Amerika’nın bu en lüks şehrinde oturan ensesi kalın vatandaşların yarısının İran Yahudi’si olmasıdır.
Peki, bu müthiş zenginliğin sırrı nedir derseniz onun da cevabı kolaydır. Humeyni’nin İran Şahı’nı mat etmesinden önce ki dönemde İran’ın zenginlerinin ve önde gelenlerinin çoğunun İran Yahudi’si olmasıdır.
Yahudilerinden
ne kadar var ve bunlar hangi mevkilerde. Hangi stratejik kurumun
başındalar veya siyasi uzantıları ne kadar kuvvetlidir.
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler’in hikâyesi yeni yeni günışığına çıkmaktadır.
Selanikli
Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra
Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır
varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids)
adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö
730 yılında başlayıp günümüze kadar uzanmaktadır.
Bu iddianın sahiplerinden birisi de araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan’dır. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri “acımasızca” yönettiğini ifade ederek, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteriyor. Galante, “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir” saptaması yapmaktadır.
Bu iddianın sahiplerinden birisi de araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan’dır. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri “acımasızca” yönettiğini ifade ederek, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteriyor. Galante, “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir” saptaması yapmaktadır.
Bizans’ın
kendi krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların
hakimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat
içinde devam ettiriyor.
Hikâye
milattan önce 730 yılında başlıyor. O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar,
Filistin’e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee’yi öldürerek, 10 Yahudi
kabilesini esir alıyor. Sonra onları Fırat’ın ötesine, Güney
Ermenistan’a yerleştiriyor. M.Ö. 700’lerde, bu kez Babil Kralı
Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile Kudüs Kralı Yoachim’e karşı bir
savaş açıyor. Söz konusu sefere, Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da büyük
bir ordu ile katılıyor. Hıraçya’nın bu savaşta gösterdiği olağanüstü
başarı, Nabukadnezar’ı fazlasıyla memnun ediyor ve esir aldığı 10 bin
Yahudi’nin yarısını Kral Hıraçya’ya hediye veriyor. Bu esirler arasında
İsrailoğulları’nın önemli şahsiyetlerinden Prens Şampat (Smbat/Shampat)
da bulunuyor. Şampat, kısa zamanda Hıraçya’nın takdirlerine mazhar
oluyor. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükseliyor.
Esirlikten soyluluğa: Pakraduniler (Ermeni Görüntülü gizli Yahudiler)
M.Ö.
l5O’lerde soyunun Hz. Davud’a (as) dayandığını iddia eden ve adı
“Pakarad Şampa” olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak’a
başvurarak, saray hizmetine girebilme talebinde bulunuyor. Dikkat çekme
ve kendini sevdirme açısından Prens Şampat’ı dahi gölgede bıraktığı
kaydedilen Pakarad Şampa, Kral Vağarşak’ın en yakın bendeleri mevkiine
erişiyor. Sonunda şaşırtıcı bir şekilde, Ermeni Kralları’na taç giydirme
imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde ediyor. M.Ö.
90-36’larda Ermeni krallarından Dikran II. (Büyük Dikran)
İsrailoğullarına yönelik yeni bir sefer düzenliyor.
Bu
sefer sırasında esir aldığı binlerce Yahudi’yi o da ülkesine götürüyor.
Esirler arasından seçtiği “Aşod” adında bir asil Yahudi’yi özel
hizmetine alıyor. Bu olaylar sonucunda Ermenistan’a yerleşen ve zamanla
nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgün yıllarının sembol ismi
Prens Şampat’ın hatırasını kendilerine rehber edinerek, teşkilâtlanıp
millî varlıklarını koruyabilme mücadelesine girişiyor. Zamanla
Ermenilerin yönetimini ele geçiren Pakraduniler M.S. 1045’e kadar
Ermenistan’da saltanat sürmeyi başarıyor.
Dabağyan,
Bizanslı tarihçi Pavstos’un, 3. Asır’da bölgede iskân edilmiş ve kısmen
Hıristiyan olmuş Yahudilerin miktarını 400 bin olarak verdiğini de
kaydediyor.
Konunun uzmanı Gad Nassi: “Pakraduniler domuz eti yemezler, oysa Ermenilerde serbesttir” diyor
Sabetaycılık,
Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden
araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk
yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (Yeni
adı Kemaliye) arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini
belirtiyor. Nassi’ye göre cemaatin yayılımı, Arapkir, Hekimhan Kapadokya
ve Kilikya/Çukurova’ya kadar uzanıyor.
Nassi,
Pakraduni soyundan gelenlerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden
ayrıldıklarını, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi Dolikosefal
olduklarını kaydediyor.
Bir Yahudi-Ermeni’nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor. 7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da belirtiyor.
Nassi, Pakradunilerin Yahudiler gibi asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına riayet ettiklerini, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde verildiğini ifade ediyor. Bunun da Ermeniler arasında “Yahudiliğin bir uzantısı” olarak değerlendirildiğini söylüyor. Nassi, Pakradunilerin, siyaset, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19’uncu yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.
Bir Yahudi-Ermeni’nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor. 7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da belirtiyor.
Nassi, Pakradunilerin Yahudiler gibi asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına riayet ettiklerini, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde verildiğini ifade ediyor. Bunun da Ermeniler arasında “Yahudiliğin bir uzantısı” olarak değerlendirildiğini söylüyor. Nassi, Pakradunilerin, siyaset, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19’uncu yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.
Aleviliği istismar eden Rafızî Ermeniler kimlerden oluşuyor?
Ermeni
asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ise Pakradunilerle ilgili
şu değerlendirmede bulunuyor: “Türk-Ermeni kardeşliğinin başlangıcı
11’inci yüzyıl ortalarına dayanır. 1064’te Pakraduni Ermeni Krallığına
Bizanslılar tarafından son verilince, Bizans zulmüne dayanamayan
Ermeniler Türklerin himayesine sığınmışlardır. Bu devre onlar için
huzurlu yıllardır. Vatanlarına sımsıkı bağlanmışlardır. Türkler
tarafından bunlardan bazılarına “Paşa”lık unvanı bile takılmıştır.
Böylece ilk Türk-Ermeni dostluğunun temeli atılmıştır.
Bu kardeşliğin en güzel kanıtı da bugün dünyanın dört bucağına serpilmiş olan Ermeni toplumunun günümüze dek varlığını sürdüren Türkçe kökenli soyadlarıdır. Örneğin, Romanya doğumlu olduğu halde dünya Ermenilerinin Ruhani Reisi Gatogigos Vazgen I’in soyadı ‘Balcıyan’dır.”
Bu kardeşliğin en güzel kanıtı da bugün dünyanın dört bucağına serpilmiş olan Ermeni toplumunun günümüze dek varlığını sürdüren Türkçe kökenli soyadlarıdır. Örneğin, Romanya doğumlu olduğu halde dünya Ermenilerinin Ruhani Reisi Gatogigos Vazgen I’in soyadı ‘Balcıyan’dır.”
Ermeni isyanlarının arkasında Pakraduniler yatıyor!
Yazar
Levon Panos Dabağyan, Ermeni meselesinin can damarını teşkil eden “1.
Zeytun İsyanı’nın” arkasında Fransa ve Vatikan’ın bulunduğunu, isyanın
düzenleyicilerinin Pakraduniler olduğunu ileri sürüyor. Dabağyan,
Zeytunluların kökeniyle ilgili olarak şöyle diyor: “Ani Beldesi’nin
Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra,
Anadolu’nun muhtelif bölgelerine dağılan ‘Pakraduni Hanedanı’ mensupları
Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi. Dolayısıyla (Fransa’nın
gönderdiği Katolik Ermeni) maceracı Leon, Ermenileri isyana teşvik için
gerçekten en münasip bölgeleri seçmiş demekti. Zira, Pakraduni Hanedanı,
zaten birtakım entrikalara müsait ve gayri Ermeni bir unsur idi” diyor.
Dabağyan
1862 ve 1895’te iki kez denenen isyanın ise Türkiye’ye sadık Gregoryan
Ermenilerin destek vermemesi üzerine akamete uğradığını kaydediyor.
Pakradunilerin de hâlâ var olduğunu belirtiyor: “Hâlâ varlar tabii; ama
sayıları ne kadardır ve hangi organizeler içinde yer almışlardır
bilemem. Sanmıyorum. Ancak, bizde birine ‘Pakraduni!’ dedin mi, bu
hakaret için kullanılırdı.
Çocukken birine kızdığımızda, ‘Pakradunisin ulan sen!’ derdik. Onların ırklarından gelen bir zekâları, müztehzi bir bakışları, hesapçı, işini bilir bir yapıları vardır. Tarım ve zenaattan çok hep ticaretle, para/finans işleriyle uğraşmışlardır.”
Çocukken birine kızdığımızda, ‘Pakradunisin ulan sen!’ derdik. Onların ırklarından gelen bir zekâları, müztehzi bir bakışları, hesapçı, işini bilir bir yapıları vardır. Tarım ve zenaattan çok hep ticaretle, para/finans işleriyle uğraşmışlardır.”
PAKRADUNILER HANEDANI VE ERMENİLER
“Selçuklular ve Öncesi Devirleri” (859-1045)
Tarihi
kaynaklarda ve tarihi yeni kitaplarda, “Ermeniler ve Ermenistan”
konusuna temas eden bölümlere dikkatle bakılarak olursa, şu garip
durumla karşı karşıya gelinir. Şöyle ki; hayırlı işler yapmış olan
Ermeni büyükleri kötülenir ve bilhassa “Türklere ihanet etmiş” olanlar
ise, “doğrudan Ermeni gösterilir.” Bu durum ise Ermeni kavmini Türklere
karşı ve düşman oldukları intibaını uyandıran bir taktiktir!.
Zira Kakik II’nin saltanat sürdüğü dönem olan (1042-1045) tarihleri arası, “Doğu-Ermenistan”ın külliyen “PAKRADUNİLER HANEDANI HAKİMİYETİ”nde olduğu tarihi kaynaklarca sabittir.
Kral
Kakik II ise; tam iki asır Ermenistan’a hükümran olan ve aslen Ermeni
asıllı olmayan, Pakraduniler Hanedanının son hükümdarı idi.
PAKRADUNILER’İN MENŞEİ VE SAHNEYE ÇIKIŞLARI
M.Ö.
730 tarihinde Kral Sannasar, Beni İsrail’e yaptığı seferde; Beni İsrail
Kralı Osee’yi öldürerek, Samarie’de taş üstünde taş bırakmamış ve “10
Musevi kabilesi’ni esir alarak, Fırat’ın ötesine, Güney-Ermenistan’a
yerleştirmişti ve bu bir başlangıçtı.
Yine
M.Ö. 700’lerde Kral Nabukadnezar; Mısır Kralı Necho ve Kudüs Kralı
Yoachim’e karşı bir sefer açmış ve bu sefere, Doğu-Ermenistan Kralı
Hıraçya da büyük bir ordu ile iştirak etmişti.
Hıraçya’nın
bu savaşta gösterdiği olağanüstü dövüş gücü, sadakat ve kahramanca
saldırıları, Kral Nabukadnezar’ın pek hoşuna gitmiş ve Kral Hıraçya’yı
takdirle, esir almış olduğu 10.000 Musevi’nin yarısını ona hediye
etmişti ve bu esirlerin arasında ilerde Ermenileri külliyen
hâkimiyetleri altına alacak olan bir esrarengiz kavmin ünlü
prenslerinden Şampat da bulunuyordu.
Zeki ve becerikli olan bu Prens, zamanla Kral Hıraçya’nın sevgi ve takdirini kazanarak, “Devlet Hizmeti’ne alınarak önemli mevkilere yükseltildi ki, bu durum bizzat bir Ermeni Kral tarafından, bilemeden kendi milletine yaptığı bir yanlışın doğrudan kendisi idi!..
Zeki ve becerikli olan bu Prens, zamanla Kral Hıraçya’nın sevgi ve takdirini kazanarak, “Devlet Hizmeti’ne alınarak önemli mevkilere yükseltildi ki, bu durum bizzat bir Ermeni Kral tarafından, bilemeden kendi milletine yaptığı bir yanlışın doğrudan kendisi idi!..
Daha
sonra M.Ö. 150-128’lerde; aile menşeinin Hz. Davud Peygambere
dayandığını iddia eden ve adı PAKARAD ŞAMPA olan bir Yahudi, Ermeni
Kralı Vağarşak’a müracaat ile, saray hizmetine girebilme dileği ile bin
bir dil dökerek, kabul edilmesi için adeta yalvardı…
Bu
garip ve son derece esrarengiz yabancının nasıl birisi olduğunu ve
söylediği gibi gerçekten hayli maharetli olup olmadığını merak eden Kral
Vağarşak, Kral Hıraçya’ya hizmet veren Prens Şampat’ın, kralı son
derece memnun kılmış olduğunu da dikkate alıp, bu yabancıya bir şans
tanımayı uygun bulmuştu. Zira, kendisine müracaat eden yabancı da aynı
ırka yani diğerinin ırkına mensuptu. Dolayısıyla bu esrarengiz Prens,
Pakarad Şampa da böylece hizmete alınmış oldu.
Ne
var ki, bu yabancı Prens, diğer ırkdaşından daha atak ve daha
cüretkârdı. Nitekim, devlet hizmetindeki üstün başarıları o derece fayda
temin etmişti ki, Kral Vağarşak bu Yahudi Prensini kendi gözdeleri
arasına kattı ve böylece Pakarad Şampa Ermeni Krallarına taç giydirme
imtiyazı ile “10.000 Süvariye” komuta etmek hakkını elde etmişti.[2]
Bütün
bu hadiselerin zuhur ettiği dönem içinde Kral Vağarşak, yeni bir Mabet
inşa ettirmiş ve Mabedin iç dizaynı çalışmalarında duvar süslemelerinde
“Güneş, Ay ve atalarının tasvirleriyle” bazı konularla alakalı motifler
işletmişti ve inşası iç tezyinatla birlikte tamamlandıktan sonra,
Mabedin açılışı göz kamaştırıcı bir muhteşemlik içinde icra edildiğinde,
Mabede gelen Kral Vağarşak, sevinç ve gururla ilerlerken, önünde
yürüyen merasim kıtası, son derece nefis bir sanat eseri olan “altın bir
kartal” taşımaktaydı ki, bu adet ananevi idi. Ermeni krallarının önünde
muhakkak altından imal edilmiş bir kartal taşınırdı.
Muhteşem
bir merasimle Mabede giren Kral Vağarşak, Pakarad Şampa’ya; “Kendisi
ile birlikte tanrılarına ibadet etmesini teklif etti.”Ne var ki, Pakarad
bu isteği kesinlikle reddedince, Kral Vağarşak bu bendesini daha ziyade
sevdi. Zira, karşısındaki bir kral dahi olsa, dininden dönmeyi kabul
etmemişti. Bu onun son derece dürüst olduğunu tekrar tekrar ispat
etmekteydi. Dolayısıyla O’nu affetti.
Ancak,
bu durum zaman içinde bir başka boyuta dönüşünce, karşılıklı saygının
yerini sinsi bir düşmanlık almıştı. Şöyle ki, Kral Vağarşak’ın mahdunu,
Arsak I, babası ile aynı düşünceye sahip değildi ve bu esrarengiz
Yahudi’den hiç mi hiç hoşlanmıyordu. Dahası, onu gördüğü zaman, manasını
bir türlü kavrayamadığı garip bir sıkıcı his bütün benliğini
kaplamaktaydı!.
Böylesi
karmaşık hisler içinde bocalayan Arsak I, mezkûr Pakraduni’nin
mahdunlarına aynı teklifi tekrarladı ve kendi inandığı tanrılara
tapınmalarını emretti. Ancak, Pakarad’ın mahdunları emri şiddetle
reddettiler. Bunun üzerine gazaba gelen Kral Arsak I, gözlerinde
şimşekler çakarak, kızgınlık içinde şunları söyledi, daha doğrusu adeta
haykırdı:
–
Güneş ve Ay Tanrılarına tapınmayanlar dinsizdir ve ölümü hak etmişler
demektir! diyerek her iki Musevi gencin başlarını vurdurdu.
(M.Ö. 128-115)
(M.Ö. 128-115)
Kral
Arsak I’den sonra ise aynı şiddeti gösteren, ünlü Ermeni Krallarından,
Dikran II (Büyük Dikran diye bilinir), İsrail’e yeni bir sefer hazırladı
ve bu sefer esnasında (M.Ö. 90-36) aynen Kral Hıraçya gibi, binlerce
Musevi’yi tutsak alarak ülkesine götürdü ki, ülkesine döndüğü zaman
atının iki tarafında yürüyen Musevi Prensleri, onun muzaffer dönüşünü
müjdeleyen birer belge nişanesini temsil etmekteydiler. Bunların içinden
seçtiklerini kendi hizmetine alan Kral Dikran II hizmetinde bulunan
Aşod adındaki Musevi’ye:
–
Şahsın ve soydaşların, benim milletimin inandıkları tanrılara inanıp,
tapınacaklar. Emrim derakap uygulanacak! dedi. Ne var ki, Aşod da
diğerleri gibi, dinini değiştirmeyi kabul etmedi ve kesinlikle reddetti.
Bunun
üzerine gazaba gelen Büyük Dikran; Aşod’un dilini kestirdi ve ülkesinde
bulunan bütün Musevileri, kendi adına inşa ettirmeye başlattığı,
“DİKRANAKERD” – “DİYARBAKIR SURLARI” inşaatında çalıştırmaya karar verdi
ki; mevzubahis surların ve şehrin inşasında, Kapadokya seferinden
getirmiş olduğu 300.000 esir çalıştırılmaktaydı.
Tutsak Museviler Teşkilatlanıyor
Ancak,
o asırlarda belki geçerli olan ve fakat tamamen vahşeti temsil eden bu
trajik vakalar, Musevileri bir yerde aralarında birleşmeye doğru gitmiş
ve böylece teşkilâtlanmaya başlamışlardı…
Hani hakları da yok değildi. Bu diyarlara gönül azalarıyla gelmemiş, tutsak olarak getirilmişlerdi. Dolayısıyla, yurtlarından edildikleri yetmezmiş gibi, bir de “sadece kendilerine özgü, müstakil dinlerinden de olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktaydılar!.. Böylece her birisi, yekdiğerine tam bir içtenlikle sarılarak; İsrail Prensi Şampad’ın hatırasını kendilerine başlıca rehber edindiler ve Pakarad Şampad’ın liderliğinde, gizlice teşkilâtlanmaya başladılar.
Teşkilâtlandıktan sonra, kin ve intikam hırsı içinde öylesine zekice bir plân hazırladılar ki, plânın mükemmelliği karşısında kendileri dahi adeta şaşkına dönmüşlerdi!.
Hani hakları da yok değildi. Bu diyarlara gönül azalarıyla gelmemiş, tutsak olarak getirilmişlerdi. Dolayısıyla, yurtlarından edildikleri yetmezmiş gibi, bir de “sadece kendilerine özgü, müstakil dinlerinden de olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktaydılar!.. Böylece her birisi, yekdiğerine tam bir içtenlikle sarılarak; İsrail Prensi Şampad’ın hatırasını kendilerine başlıca rehber edindiler ve Pakarad Şampad’ın liderliğinde, gizlice teşkilâtlanmaya başladılar.
Teşkilâtlandıktan sonra, kin ve intikam hırsı içinde öylesine zekice bir plân hazırladılar ki, plânın mükemmelliği karşısında kendileri dahi adeta şaşkına dönmüşlerdi!.
Plâna
göre, kademe kademe ilerleyerek, Ermenistan Sarayını külliyen ele
geçirecek ve böylece devletin kilit noktalarına erişerek, ülkeyi tamamen
hâkimiyetleri altına alacaklardı.
Ermenilere
gelince, onlar bu durumun hiç mi hiç farkında değildi ve son derece
temkinli hareket eden Musevilerin hizmetlerinden son derece memnundular.
Ancak, bu memnuniyetleri ve Musevilere karşı umursamaz bir tavır
almaları, daha sonraki yıllarda Ermenilere pek pahalıya mal olacak ve
Ermenistan’ı külliyen ele geçiren Museviler; tamamı tamamına “İki Asır”,
Ermeni milletine adeta kan kusturacak ve de Ermenistan’ın sükutuna
kadar, Ermenilere; kendi vatanlarında tutsak hayatı yaşatacaklardı…
Pakraduniler’in Hakimiyete Geçiş Devri Başlıyor (M.S. 859-885)
Kral
Vağarşak döneminde başlayarak, sistemli şekilde ve hiç mi hiç
sezdirmeden, tüm tasavvurların fevkinde servet edinip, ülkenin
“iktisadiyatına” tesir edebilecek seviyeye yükselen Museviler, yine
kendilerine has bir sabırla hemen her engeli bertaraf ederek, zamanla
elde ettikleri muazzam servet sayesinde “ARARAT’-TAYK VİLAYETLERİ’nin
yarısından fazlasını satın almışlardı. Mesela Durperan’da, yüksek
Ermenistan’da ve Gugark’ta gayet muazzam ve şaşaalı mülkleri
bulunuyordu. Sekizinci asırda ise, Pakraduni zürriyetinin emlâkine:
“Bâyezid, Bagaran, Muş, Kulb, Kars, Shirakavan, Ani, ispir, Ahısha,
Artvin ve Ardahan şehirleri” de ilave edilmişti.[3]
(M.S.
637 tarihinden itibaren “Arap hâkimiyetine” giren Ermenistan, o
tarihlerde tam bir kargaşalık ve anarşi içindeydi. Gerçi hakiki Ermeni
halkı henüz çoğunluktaydı ama, Ermenistan’da gerçek mânâda söz sahibi
olanlar “PAKRADUNİLER” yani, “Musevi dönmeleri” idi.
Velhasıl,
Ermeni milleti çoktan hükümranlığını yitirmiş; fukaralık ve sefalet
içinde kıvranarak, kendi ülkelerinde adeta tutsak hayatı
yaşamaktaydılar. Bir başka ifadeyle de; “Doğu-Ermenistan, Ermenistan
olmaktan çoktan çıkmış; “Yahudistan” şekli almıştı!.. İşin en enteresan
ve hazin tarafı da, Ermenilerin bu durumun farkında olmayışlarıydı ve
acı gerçeği öğrendikleri zaman ise, iş işten çoktan geçmiş olacaktı…
Böylesi
bir garip şerait içinde Araplarla anlaşan Pakraduniler, Araplara ağır
vergiler vermeyi kabullendiler. Zira, nasıl olsa bu ağır vergileri kendi
keselerinden ödemeyip, sahipsiz halkın sırtından elde edeceklerdi. Yani
bu ağır yükün altına giren, doğrudan doğruya “Turan-Ermenileri”
olacaktı.. Nitekim bin bir yokluk içinde kıvrım kıvrım kıvranan bu
zavallı ahaliye; “Pakraduniler ve Araplar” adeta kan kusturacaklardı…
Vergileri
toplama görevi Araplar tarafından, “Aşod Pakraduni’ye verildi ve
“Prensler Prensi” unvanı ile Ermenistan’a vali tayin edilen Aşod
Pakraduni, bu görevinde beklendiğinden ziyade başarılı oldu ve böylece;
değil vergi ödemek, yiyecek ekmeğini zor temin edebilen Ermeniler’in,
ellerinde, avuçlarında her ne var ise alındı, daha doğrusu cebren gasp
edildi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder