24 Aralık 2015 Perşembe

Rusya'dan Erdoğan'a: İstifa etmeye hazır mısın?

Rusya Dışişleri Bakanlığı Resmi Temsilcisi Mariya Zaharova, Norveç'te yayınlanan 'IŞİD'in Türkiye'ye petrol sattığı'na ilişkin rapor sonrası Erdoğan'ın istifa etmeye gerçekten hazır olup olmadığını öğrenmek istediğini söyledi.

Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre Zaharova şu açıklamayı yaptı:
"Rusya bilindiği üzere teröristlere petrol sevkiyatını kesmek için önlemler alıyor. Bu alanda diğer ülkelerle aktif işbirliği yapmak istiyoruz. Kısa süre önce Türkiye'nin IŞİD'den petrol satın aldığının ispat edilmesi halinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın istifa etmeye hazır olduğunu söylediğini hatırlatmak isterim. Erdoğan Paris'teki İklim Değişikliği Zirvesi'nde gazetecilere 'Böyle birşey ispat edildiği anda ben bu makamda durmam' demişti. Kesinleştirmek için soruyorum, o makama ne oldu?"

SP'li Erbaş'tan gündeme oturacak Mavi Marmara iddiası!

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi Fethullah Erbaş, hükümetin İsrail ile yaptığı Mavi Marmara pazarlığını eleştirdi. En büyük pazarlığın olayın kapatılmasıyla ilgili olduğunu söyleyen Erbaş, "Mavi Marmara'nın rantı bitti, pazarlık başladı" dedi.
Hükümetin İsrail ile yaptığı görüşmelerin yankıları sürüyor. Pazarlık iddialarına bir tepki de Saadet Partisi'nin önemli isimlerinden Genel İdare Kurulu üyesi Fethullah Erbaş'tan geldi. Özgür Düşünce Gazetesi'nin haberine göre Erbaş, en büyük pazarlığın Mavi Marmara olayının kapatılmasıyla ilgili olduğuna dikkat çekti. "Artık Mavi Marmara'nın onlar açısından bir faydası kalmadı" dedi. 
"AKP'LİLER GEMİDEN İNDİRİLDİ"
Mavi Marmara'da bulunanların çoğunun kendi partilerine mensup kişiler olduğunu söyleyen Erbaş, AKP'lilerle ilgili dikkat çeken bir açıklama yaptı. Hükümetin Mavi Marmara olayını baştan beri istemediğini ileri süren Erbaş, "Ölenlerin içinde bizim arkadaşlarımız vardı. Ama AKP'den kimse yoktu. Mavi Marmara gemisi oraya giderken engellemeler yapıldı. AKP milletvekilleri ve partililer gemiye bindi ama onları gemi hareket edince hepsini indirdiler, onları engellediler. Ama Saadet Partisi'nden Van'dan gelip, gemiye binen arkadaşlarımız vardı. Kamuoyundan tepkiler gelince daha sonra Mavi Marmara'yı oya tevil etmek için sahip çıktılar. Sahip çıkınca "İyi" dedik. Ve bu güne kadar millet de Mavi Marmara ne zaman gündeme gelse gözünü kırpmadan AKP'ye oyunu attı.” dedi. 

"BENCE BU PARANIN GÜCÜ"
İktidarın 2002'deki seçimlerden sonra İsrail'e karşı hep tavır almış gibi göründüğünü söyleyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “O tavırdan dolayı Türkiye'de hiç seçim kaybetmediler. Uçak düşürme olayından önce Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri iyi idi. Uçağın düşürülmesiyle Türkiye'yi yeniden Batı'nın kucağına bıraktılar. Batı'nın kucağına giden yol da İsrail'den geçiyor. Uluslararası para kuruluşları, tamamen Yahudiler'in elinde. Türkiye de Rusya ile bu işi götüremeyeceğini anlayarak Batı'ya koştu. Onlar da İsrail'i işaret etti. İsrail de "Hele gel bakalım" dedi. Bence bu, paranın gücü.”
"YiNE FiLiSTiNLiLER AYAZDA KALACAK"
İktidarın gönlünde belki Filistin halkına karşı sevgi olabileceğini, ancak bu sevginin devlet menfaati adına kurban edileceğini savunan Erbaş, “Sonuçta yine Filistinliler ayazda kalacak. Bu sevgi nereye kadar gider? İsrail istemediği için Cumhurbaşkanımız söz verdiği halde Gazze'ye gitmedi” diye konuştu.
"ÇÖZÜM SÜRECİNDE HER ŞEYE GÖZ YUMULDU"
Van milletvekili olduğu 1995 yılında PKK tarafından kaçırılan askerleri geri almak için PKK kamplarına giden Fethullah Erbaş, Güneydoğu'da yaşananlar ve çözüm süreci ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Erbaş, “Çözüm sürecinde insanlar rahat edip para kazandı. Diyarbakır iki misli büyüdü. O kadar büyük sermaye yığılınca dağdakiler gelip, şehre yerleşti. Şu anda savaşı yürüten KCK'dır. Çözüm sürecinde her şeye göz yumuldu. Valilerin karışmaması istendi. Bir ara HDP, PKK'nın elini tetikten çekmesini istedi. Ancak KCK'da "Biz sizi önemsiyoruz; ama silah bırakacak kadar sizi önemsemiyoruz" dedi. 2012'deki KCK operasyonlarında aslında HDP'nin eli rahatlayabilirdi. Ama o dönemde HDP araya girdi "çözüm sürecinde bunlar yapılmasın"dedi ve yumuşatmaya çalıştı.” ifadelerini kullandı.

Memur kıyımına yasal kılıf hazırlığı!

Kamuda tasfiye devam ederken, 657 sayılı kanununda yapılan değişiklikle, memurların iş güvencesinin sona erdirilmesi amaçlanıyor. Sendikalar, memurların iktidarın esiri hâline getirilmelerinden endişeli. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, iş güvencesinin ellerinden alınmasına tepkisiz kalmayacaklarını söyledi.
Kamuoyunda memurlar Yasası olarak bilinen 50 yıllık 657 sayılı kanun baştan aşağı değişiyor. Verimlilik ve etkinlik gerekçesiyle yapılacak değişiklikle memurun iş güvencesinin ortadan kaldırılacağı belirtiliyor. Aksiyon dergisinde bu hafta yayımlanan Abdülkerim Bedir ve Gürhan Savgı imzalı habere göre düzenlemeden sonra, yer değiştirme ve görevden alma kolaylaşacak. Kamu çalışanları ile iki yıllık sözleşme imzalanacak. Sözleşme  bitiminde performansından memnun kalınmayanların memuriyeti sona erdirilecek. Mağdurlar açtığı davayı kazansa bile eski görevine dönemeyecek. Düzenlemedeki değişiklikler bunlarla sınırlı değil. Disiplin cezaları yeni baştan tanımlanacak. Terör örgütlerine destek verdiği iddia edilen memurlar disiplin cezasıyla işten atılabilecek. Sendikalar, yapılması planlanan düzenlemeye tepkili. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, paralelle mücadele adı altında memurların iş güvencesinin ellerinden alınmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Koncuk'a göre yasanın söylendiği şekliyle çıkması durumunda ülkenin huzuru kaçar. Memurlar da duruma tepkisiz kalmaz. Koncuk, kanunda yer alacak performansı yüksek memurun daha fazla maaş almasında da objektifliğin yakalanmasının çok zor olduğunu ifade ediyor.
MEMURLAR DEĞİŞİKLİKTEN ENDİŞELİ
Memurlara iş güvencesi sağlayan 657 sayılı kanun, 64. Hükümet eliyle değiştiriliyor. Hedefi, iktidar değişimlerinde memur kıyımlarının önüne geçmek ve her ortamda devlet mekanizmasını işler hâlde tutmak olan “Kanunlarda yazılı hâller dışında devlet memurunun memurluğuna son verilemez, aylık ve başka hakları elinden alınamaz.” maddesi (18. madde) ortadan kaldırıldığında devlet memurları iş güvencesini kaybedecek. Son dönemde memurlar zaten sık sık görevden uzaklaştırmalara, almalara ve sürgünlere maruz bırakılıyor. Hükümet, haklarını geri veren mahkeme kararlarını dahi tanımıyor. Uzmanlar bu işin yasal düzenlemelerle çıkmaza sürükleneceği uyarısında bulunuyor.
Anayasa'nın 128. maddesi, devletin asli ve sürekli işlerinin wmemurlar eliyle yapılacağına hükmediyor. Fakat düşünülen değişiklik pek çok memuru endişelendiriyor. Sıkıntıyı derinden hissedenlerden biri de 15 senedir devlette kariyer meslek olarak nitelendirilen A kadroda çalışan Halit T., “İki senedir kamuda büyük bir cadı avı başlatıldı. İnsanlar mesnetsiz suçlamalarla kızak görevlere çekiliyor. Memurlar Kanunu'nda yapılan değişikle iş güvencesi de elimizden alınacak. Bir benzeri, 28 Şubat'ta irtica gerekçesi ile yapılmıştı. İnsanların hayatları mahvedildi. Yaraları sarmak zaman aldı. Şimdi yasal kılıfla aynısı yapılacak. Kurumdaki pek çok arkadaşın durumdan haberi yok. Ya da yokmuş gibi davranıyorlar. Farkında olanlar ise özel sektöre geçmenin yollarını arıyor.” diyor.
Sosyal Güvenlik Müşaviri Ali Tezel, 657 sayılı yasada yapılacak değişikliğin kamuda köklü bir tasfiyeye sebep olacağından endişeli. Devletin süreklilik arz eden işlerini yapan memurların iş güvencesine sahip olması gerektiğine işaret eden Tezel, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu kanun değişirse memurun çalışırkenki tereddüdü had safhaya çıkar. Mevcut kanuna göre, terör örgütü ile ilişkisi tespit edilen memura, yapılacak soruşturma sonucunda görevinden el çektirilebiliyor zaten. Buradaki temel sorun terör tanımının ne olduğudur.”
İktidar gibi düşünmeyen memurlar işten atılacak

Lami Özgen (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Başkanı-KESK): Siyasi irade kendi tutumuna denk düşmeyen tüm kesimleri farklı algılarla elimine edip keyfî bir hukuk sistemini öne çıkarmak istiyor. Tasarı yasalaşırsa AK Parti hükümeti ya da ondan sonra iş başına gelecek hükümetler kendileri gibi düşünmeyenlerin iş akdini feshedebilecek.
Terör iddiası demagoji

Naci Haliloğlu (Cihan Sendikalar Konfederasyonu Genel Başkanı -Cihan-Sen): ‘İşten atamıyoruz, teröre bulaşanları ayıklayamıyoruz.' gibi söylemler demagoji. Mevcut kanun yardımıyla bu gibi memurların işine son verilmesi ve disiplin cezaları mümkün. Amaç sadece buysa yeni bir kanuna ihtiyaç yok. Birçok bakanlıkta teşkilat yasalarıyla oynanarak hükümetin tercih ettiği memurlar yönetici konumuna getirildi.

23 Aralık 2015 Çarşamba

Türkiye'ye büyük şok!


Aralarında Kazakistan ve Ermenistan'ın da bulunduğu Bağımsız Devletler Topluluğu'nu oluşturan 6 ülke, Türkiye ile Rusya arasındaki "uçak krizi"nde Rusya'yı desteklediklerini açıkladı...
Rusya ile Türkiye arasında yaşanan krizle ilgili bir açıklamada Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan geldi. Aralarında Kazakistan ve Ermenistan'ın da bulunduğu 6 ülke, Rusya'nın yanında olduklarını açıkladı.
 
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) savunma ittifakına üye altı ülke, Türkiye tarafından düşürülen Rus savaş uçağı ile ilgili olarak Moskova'nın yanında olduğunu açıkladı.
 
Putin'e destek açıklayan ülkeler arasında Kazakistan, Kırgızistan gibi Türki Cumhuriyetler ile Ermenistan yer aldı.
 
"MOSKOVA'YA DESTEK VERİYORUZ"
 
Rusya'nın öncülüğündeki BDT savunma ittifakının (Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü) devlet başkanlarını Moskova'da bir araya getiren zirvede Suriye sınırında bir Rus uçağının düşürülmesi ile patlak veren Rusya-Türkiye krizi de gündeme geldi. Türkiye'nin tavrının Suriye'deki iç savaşın sona erdirilmesi için yürütülen uluslararası çabaları zorlaştırdığını belirten BDT dönem başkanı Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, "Rusya'nın müttefiki olarak bu konuda Moskova'nın konumuna destek veriyoruz." dedi.
 
 
"HIZLI MÜDAHALE BİRLİĞİ OLUŞTURULMASI GEREK"
 
Zirvede ayrıca terör ile mücadele için geniş bir uluslararası koalisyon kurulması gerektiği vurgulandı. IŞİD gibi terör örgütlerinin finans kaynaklarının kurutulmasının da bu mücadelenin bir parçası olduğunu belirten Sarkisyan, BDT'nin 'yeni tehditlere cevap verebilecek etkinlikte' bir hızlı müdahale birliği oluşturması gerektiğini de kaydetti.
 
BDT'DE HANGİ ÜLKELER VAR?
 
Rusya ile eski Sovyet cumhuriyetleri Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan'dan oluşan ittifakta Afganistan ve Sırbistan da gözlemci ülke statüsüne sahip.
 
NE OLMUŞTU?
 
Rus Su-24 savaş uçağının 24 Kasım tarihinde Suriye sınırında Türk Hava Kuvvetleri tarafından sınır ihlali gerekçesiyle düşürülmesi iki ülke arasında krize yol açmıştı. Rusya Devlet Başkanı Putin bunun Rusya-Türkiye ilişkileri bakımından "ciddi sonuçları" olacağını belirtmişti. Bir Rus pilotun ve bir Rus askerinin hayatını kaybettiği olayın ardından, Rusya Türkiye'ye karşı ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı. Putin son değerlendirmesinde, Türk yönetimi ile ilişkilerin iyileşebileceğine dair emareler göremediğini belirtti.

Hocaefendi'nin avukatı: Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır

ABD'de yaşayan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "Tahşiyecilere kumpas" iddialarıyla ilgili 1 numaralı sanık olarak gösterilen Gülen'in ifade vermeye hazır olduğunu açıkladı.
 "Tahşiyecilere kumpas kurulduğu" iddiasına ilişkin 33 sanığın yargılandığı davanın 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.
Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın öğleden sonraki oturumunda, sanık avukatları görevsizlik ve reddi hakim taleplerinde bulundu. Avukat Sıddık Filiz, sözde 'Paralel Devlet Yapılanması' dosyaları için Özel Sulh Ceza Mahkemeleri ve İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin kurulduğunu iddia ederek, "İddianamede sanıkların işlediği suçların 2009 ve 2010 yılları arasında olduğu belirtiliyor. O tarihteki Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı. Mart 2014'ten sonra dosyalar tevziye tabi tutularak Ağır Ceza Mahkemelerine gönderildi. Bu dosyanın da aynı işleme tabi tutulması zarurettir. Mahkemenin görevsizlik kararı vermesini istiyoruz" dedi.

"GÖREVSİZLİK" TALEBİNDE HRANT DİNK DAVASI ÖRNEK GÖSTERİLDİ
 
Görevsizlik konusunda söz alan bazı avukatlar da, bu mahkeme heyetinin doğal hakimlik ilkesi gereği Hrant Dink davasında kamu görevlilerine ilişkin açılan davayı kabul etmeyerek İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiğini, aynı işlemin bu davada da yapılarak dosya hakkında görevsizlik kararı verilmesini talep etti.

MAHKEME, GÖREVSİZLİK TALEBİNİ REDDETTİ
"Silahlı terör örgütü kurmak", "yönetmek" ve "üye olmak"la ilgili suçlara baktıklarını açıklayan mahkeme heyeti ise mahkemelerinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararnamesiyle Şubat 2015'te kurulduğunu belirtti. Heyet, Hrant Dink dosyasına ilişkin davanın, aynı konuda başka bir dava olması nedeniyle 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildiğini, ancak bu sanıklar hakkında genel mahkemelerde silahlı örgüte ilişkin bir dava bulunmadığını ifade ederek görevsizlik talebini reddetti.

AVUKATLAR REDDİ HAKİM TALEBİNDE BULUNDU
 
Fethullah Gülen, Hidayet Karaca, sanık emniyet mensubu Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün ile çok sayıda sanığın avukatları, mahkeme heyetinin tarafsız ve bağımsız olmadıkları gerekçesiyle reddi hakim talebinde bulundu. İddianamede 1 numaralı şüpheli olarak yer alan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak söz alarak, reddi hakim talebiyle ilgili şunları söyledi:

"Müvekkilimle ilgili dosyada 15 tane delil bulunuyor. Bunlardan 13'ü haftalık olarak yaptığı sohbetler, bir tanesi 1977 yılında yaptığı konferans, diğeri ise kaynağı belli olmayan 14 ayrı metin belgesidir. Bu deliller ile 'Silahlı terör örgütü kurmak' suçundan iddianame hazırlandı ve bu heyet de bunu kabul etti."

GÜLEN'İN AVUKATI: MÜVEKKİLİM İSTİNABE YOLUYLA İFADE VERMEYE HAZIRDIR
 
Avukat Nurullah Albayrak, mahkeme heyetini reddetmesinin bir diğer gerekçesi olarak ise tensip zaptında müvekkili hakkında "kaçak" olduğu için yokluğunda tutuklama kararı verildiği ifadesinin yer almasını gösterdi. Albayrak, "Müvekkilim 15 yıldır yurtdışında bulunmaktadır. Usulen tebligat yapılması gerekirken, tebligat yapılmadan karar verilmiştir. İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.

"BİR YILDIR ÖZGÜRLÜĞÜM ELİMDEN ALINDI"
Reddi hakim talepleri sırasında zaman zaman mahkeme heyeti ile avukatlar arasında tartışmalar da yaşandı. Bir ara ayağa kalkan Hidayet Karaca, "Bir yıldır özgürlüğüm elimden alındı. Bana bir tane delil bile göstermediler" diye tepki gösterdi.

DURUŞMA CUMA GÜNÜNE ERTELENDİ
 
Kısa aranın ardından ara kararlarını açıklayan mahkeme heyeti, avukatların reddi hakim taleplerine ilişkin, sebeplerini açıklayıcı mahiyette beyanda bulunmak üzere süre talep etmelerini dikkate alarak, duruşmanın Cuma günü saat 10.00'a bırakılmasına oybirliğiyle karar verdi.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Diyaloğun sembol ismine terör suçlamasına tepki yağıyor!

Çözüm sürecinde hükümetin kurduğu ‘akil adamlar' heyetinin İç Anadolu Bölgesi grup sözcüsü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imam hatip lisesinden arkadaşı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Cemal Uşak hakkında yakalama kararı çıkartılmasına aydınlardan sert tepki geldi.
Yakalama kararını, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından başlatılan cadı avının devamı olarak değerlendiren aydınlar, Uşak'a yapılan bu uygulamayı aklın ve vicdanın onaylamayacağını söyledi. Cemal Uşak'ın yakalama kararına yönelik aydınların görüşleri özetle şöyle:
ARTIK BÖYLE SKANDALLARA ŞAŞIRMIYORUZ
Hayko Bağdat (Gazeteci-yazar): Çok yakından tanıdığımız, sadece Gülen Cemaati mensubu olarak değil, pek çok meselede bir arkadaşımız, bir yoldaşımız, bir abimizdir. Hrant Dink Vakfı'nın danışma kurulunda da görev yapmıştır. Dink cinayetindeki hak arayışımızda her zaman yanımızda olmuştur. Hiçbir aidiyeti buradaki hak mücadelesinin önüne geçmemiştir. Gerçekten büyük skandal ama artık hangisine skandal diyelim ki?
BU ZULMÜ VİCDANLAR ONAYLAMAZ
İhsan Atasoy (İlahiyatçı-yazar): Kemalat sahibi insanlar arasında mümtaz bir yeri olan, İslami hizmet ve insanlığın kurtuluşundan başka hedefi olmayan birisi. Devlet de bunu bildiği için ‘Akil İnsanlar Heyeti'nde yer verdi. Aklın alacağı, hafsalanın kabul edebileceği, vicdanın onaylayabileceği bir şey değil. Zulümdür bu.
GERGİNLİK ERDOĞAN'A REYTİNG GETİRİYOR
Prof. Dr. Baskın Oran (Yazar-akademisyen): Gerginlik politikasının güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü gerginlik oldukça Erdoğan reyting yapıyor. 17-25 Aralık olayının intikamı alınıyor. Cadı avının devamı yapılıyor.
VİCDANSIZ BİR YAPI İŞBAŞINA
Prof. Dr. Mehmet Altan (Gazeteci-yazar):Cemal Bey bir dönem önce ‘akil adam' olarak barış için faaliyet gösteriyordu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın başına geçmese arama kararı da çıkmayacaktı. Cemal Uşak'a yönelik yakalama kararı, 17-25 Aralık'ta ortaya çıkan yolsuzluklardan rövanş almaya yönelik çıldırmanın ne kadar gayri insani, vicdansız bir yapı haline geldiğini gösteriyor.
BU NE BÜYÜK BİR ÇELİŞKİ
Prof. Dr. Doğu Ergil (Siyaset bilimci): Biz laik ailelerde yetişmiş insanlar olarak, Akil İnsanlar Heyeti çalışmaları sırasında şehit ailelerine gittiğimizde ne yapacağımızı bilemiyorduk. Heyet olarak onun sayesinde ailelerle daha iyi iletişim kurduk. Fikirleriyle ve davranışlarıyla son derece modern bir insan. Son derece olumlu katkılar sundu. Bizim o gruptan bir bakan çıktı, bir de ‘mahkûm'. Bu da Türkiye'nin çelişkisi maalesef.
ERDOĞAN'A PROTOKOLÜ ÖĞRETEN KİŞİ
Prof. Dr. Niyazi Öktem (Yazar-akademisyen): Cemal Uşak, Erdoğan'ın imam hatipten sınıf arkadaşıdır. Daha sonra Erdoğan'ın belediye başkanlığında ona protokolü öğreten biridir. Eğer bu hükümet belirli bir başarıya gelmişse bunda Cemal Uşak gibi son derece değerli, vizyonu açık, bilgili ve kültürlü insanların emeği ve katkısı var. Vefa borçları yok mu bu insanlara? Silahlı terör örgütü deniyor, Cemal Bey hayatında muhtemelen eline tabanca almamıştır.
‘KARINCA EZMEZ' DENSE YERİDİR
Ali Bulaç (Zaman Gazetesi yazarı): Cemal Uşak için verilen bu karar, Suat Yıldırım Hoca gibi son derece üzücü. Ona karınca ezmez dense yeridir. O kadar halim, selim, yumuşak huylu, barıştan, kardeşlikten yana bir insan. Kürt sorununa, Alevi meselesine duyarlı bir insandır. Artık bu kararlara makul bir açıklama getirmek mümkün değil.
HAYATINI SEVGİ, BARIŞ VE DİYALOĞA ADADI
Cemil Tokpınar (İlahiyatçı-yazar): İlahiyat ve basın yayın camiasında şahsiyetiyle, ahlakıyla ve hizmetleriyle çok sevilen bir insandır. Hayatı boyunca hem ülke içinde hem ülke dışında sevgi, barış, diyalog ve huzur için çalışan bir insanın terör suçlamasıyla yakalanmak istenmesi akıl ve mantığın yerini kin ve intikamın aldığını göstermektedir

Türkiye, bu cadı avından kurtulmalı

Mustafa Akyol (Gazeteci-yazar): Cemal Uşak evliya gibi bir insandır. Onu tanıyan herkes, sadece sivil toplum faaliyetleri, din hizmetleriyle ilgilendiğini bilir. Onun için dahi bir yakalama kararı çıkartılması artık bu yürütülen soruşturmanın cadı avı olduğunu ve çığırından çıktığını gösteriyor. Umarım Türkiye bu süreçten kurtulur ve tekrar makul bir hukuk sistemine geri döner.
Celalettin Can (78'ler Vakfı Genel Başkanı): Birlikte Akil İnsanlar Heyeti'nde yer aldım. Kürt sorunu hakkında sahici ve duyarlı davrandı. Meselenin çözümü için önemli adımlar atmaya çalıştı. Suçlu olduğuna inanmıyorum, kınıyorum. Her zaman doğrunun yanında durmaya çalıştı.
Ümit Fırat (Gazeteci): Cemal Uşak, bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı tarafından görev verilmiş, akil insanlar heyetine girmiş birisi. Bu ülkede aranan, suç işleyen ya da tutuklanması gereken kişi olarak herkes akla gelebilir ama Cemal Uşak en son akla gelecek isimlerden.
Nevval Sevindi (Gazeteci-yazar): Yargı iflas etmiş durumda. Sanki bir hukuk varmış gibi onun üzerine konuşmayı anlamsız görüyorum. Olaya genel olarak baktığım için hukuk devleti olmaktan çıktığımızı çok yakından biliyoruz.

GYV: Adaleti sabırsızlıkla bekliyoruz

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), yazılı bir açıklama yaparak Cemal Uşak hakkındaki yakalama kararını kınadı. Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş insanlara karşı yürütülen cadı avının her geçen gün yeni bir boyut kazandığı ve hayırsever insanlara terörist muamelesi yapıldığına dikkat çekilen açıklama özetle şöyle: “Herkesin gözü önünde yaşanan bu zulümden en son, uzun süreden beri kanser tedavisi gören Vakıf Başkanı'mız Sayın Cemal Uşak da nasibini almıştır. İstinasız herkesin hakkında saygı ve sevgi beslediği, Akil Adamlar Heyeti'nde de görev yapmış olan Sayın Uşak hakkındaki yakalama kararını kınıyor, adaletin ülkemizde tecelli edeceği günleri sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Erdoğan Putin’den “hukuka aykırı” ne istedi!



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye eleştirilerinin yer aldığı basın toplantısının ardından Rus basınında önemli bir soru öne çıktı. Rus basının tartıştığı soru ise şöyle:
“15 Kasım'da Antalya'da yapılan G20 zirvesinde Erdoğan kapalı kapılar ardında Putin'den ‘uluslararası hukuka aykırı’ ne istedi?”
Rusya Devlet Başkanı'nın Danışmanı Yuriy Uşakov bugün bir açıklama yaparak Putin'in dikkat çektiği "hukuka aykırı istekler"e ilişkin açıklama yaptı.  
Putin, basın toplantısında Antalya’daki G20 zirvesine dikkat çekerek şunları söylemişti:
“En son Antalya’ya gittiğimde tüm Türkiye yönetimi ile konuştuk. Türk meslektaşlarımız bizim önümüze çok hassas konular koyarak, destek talep ettiler. Bugün ilişkilerin bozulmasına rağmen konunun ne olduğunu söylemeyeceğim. Bu kesinlikle benim tarzım değil. Ancak bana inanın, önümüze Türkiye için çok hassas olan konular getirildi. Türk tarafının uluslararası hukuka uymayan çözüm önerileri de dahil. Düşünebiliyor musunuz? Biz, ‘Evet, anlıyoruz, size yardım etmeye hazırız’ dedik.”
KREMLİN’DEN AÇIKLAMA
Kremlin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Antalya'da düzenlenen G20 zirvesindeki görüşmelerinin detaylarını açıklamaktan kaçındı.
Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre Rusya Devlet Başkanı'nın Danışmanı Yuriy Uşakov şunları söyledi:
"Bu konu çok hassas. Devlet Başkanı basın konferansında bu konuda söyleyebileceği herşeyi söyledi, çünkü konu gerçekten çok hassas. Bu Antalya'da yapılan ikili görüşmede masaya yatırılan bir konuydu. Bu konunun derinine inmek bu görüşmenin detaylarını açıklamak demektir ve bunu yapmayı pek istemiyoruz."
İşte Putin’in basın toplantısındaki Türkiye ile ilgili konuşmasının tam metni:
"Türkiye yönetiminin Rusya uçağını düşürmesi dostça değil, düşmanca bir eylem. Askeri uçağı düşürdüler, insanlarımız öldü. Bizi asıl öfkelendiren neydi? Eğer bu yanlışlıkla yapılmış olsaydı, – Türk yöneticilerinin daha sonra, uçağın Rusya’ya ait olduğunu bile bilmediklerini duyduk- bu durumda ne yapılır? İnsanlar öldü. Hemen telefona sarılıp karşılıklı açıklamada bulunulur. Bunun yerine hemen Brüksel’e koşup, “İmdat! Bizi üzüyorlar” dediler. Kim sizi üzüyor? Biz orada birine dokunduk mu? Hayır. NATO’nun arkasına sığınmaya başladılar. NATO’nun buna ihtiyacı var mı? Anlaşıldığı üzere, herhalde hayır.
En önemlisi şu. Bunu sizin de anlamanızı, bizim insanlarımızın da duymasını ve Türkiye’de de duymalarını istiyorum. Yaşanan trajedinin, insanların ölümünün dışında bize dokunan ne oldu? Biz işbirliğini reddetmedik. En son Antalya’ya gitiğimde tüm Türkiye yönetimi ile konuştuk. Türk meslektaşlarımız bizim önümüze çok hassas konular koyarak, destek talep ettiler. Bugün ilişkilerin bozulmasına rağmen konunun ne olduğunu söylemeyeceğim. Bu kesinlikle benim tarzım değil. Ancak bana inanın, önümüze Türkiye için çok hassas olan konular getirildi. Türk tarafının uluslararası hukuka uymayan çözüm önerileri de dahil.
Düşünebiliyor musunuz? Biz, “Evet, anlıyoruz, size yardım etmeye hazırız” dedik. Bu bahsedilen Türkmenler hakkında ise hiçbir şey duymadım. Türkmenleri, Türkmenistan’da yaşayan bizim Türkmenleri biliyorum. Burada ise hiçbir şey anlaşılır değil? Kimse bize bir şey söylemedi. Ancak biz eğer, Türkiye için çok hassas olan konularda işbirliğine gitmeye hazır olduğumuzu söylediysek, önceden telefonu alıp, askerler arasında var olan işbirliği kanalları ile, “Burası hakkında konuştuk, ama sınırın bu bölümü hakkında konuşmadık, fakat burada da çıkarlarımız var. Şunları şunları göz önünde bulundurun, ya da bombalamayın” gibi bir şey bize hiç kimse söylemedi bile. Bizim, Türkiye için en hassas olan konularda işbirliğine hazır olduğumuzu ifade etmemize rağmen.
IRAK'LA İLGİLİ ANLAŞMA YAPMIŞ OLABİLİRLER
Anlamıyorum, bunun neden yapılması gerekiyordu? Ne elde ettiler? Oradan kaçacağımızı mı düşündüler? Tabii ki hayır. Rusya öyle bir ülke değil. Varlığımızı güçlendirdik. Askeri hava kuvvetlerimizin sayısı artırıldı. Orada Rusya hava savunma sistemleri yoktu. Şimdi S-400 orada duruyor. Suriye hava savunma sistemlerini işler hale getiriyoruz, daha önce yerleştirilen BUK hava savunma sistemini onardık. Oldukça etkililer. Türkiye eskiden orada uçarak Suriye hava sahasını sürekli ihlal ediyordu. Şimdi buyursunlar, uçsunlar.
Orada belki üçüncü bir ülkenin olup olamacağını sordunuz. Neyi ima ettiğinizi anlıyorum. Biz bunu bilmiyoruz. Ama eğer Türkiye yönetiminden birileri ABD’ye yalakalık yaptıysa (ABD'den birilerinin bir yerini yalamak istediyse), doğru hareket edip etmediklerini bilemem. Amerikalıların buna ihtiyacı olup olmadığını bilmiyorum. Belki de, “Rusya uçağını düşürmemize göz yumun, biz de Irak topraklarına girelim ve Irak’ın bir kısmını işgal edelim” şeklinde belli bir düzeyde anlaşma belki olabilir. Bilemiyorum, belki de böyle bir alışveriş olmuştur, bundan haberimiz yok. Ne olursa olsun, herkesi çok zor duruma düşürdüler.
Orada yaşananları ve yaşanmakta olanları analiz ediyorum. IŞİD’in artık ikinci planda olduğunu düşünüyorum. Kendi kişisel gözlemlerimi söyleyeceğim. Zamanında Irak’a girerek ülkeyi yerle bir ettiler. Bu iyi mi, kötü mü, önemli değil. Vakum oluştu, sonra petrol ticareti ile ilgili unsurlar oluştu. Bu durum yıllarca sürdü. Orada, devasa endüstriyel boyutlarda kaçakçılık ticareti oluşturuldu. Sonra bu kaçakçılığı ve yasa dışı ihracatı korumak için askeri güç ve İslam faktörünü çok iyi kullanmak gerekiyordu. Oraya, İslam sloganları altında, kolay harcanacak asker çekilmesine ihtiyaç duyuldu. Aslında bunlar sadece, ekonomik çıkarlara bağlı oyunu yerine getiriyordu. Onları oraya sevk etmeye başladılar. Böylece son tahlilde IŞİD’in ortaya çıktığını düşünüyorum.
TÜRKİYE YÖNETİMİ İLE ANLAŞMAMIZ İMKANSIZ
Şimdi sevkiyat yollarını sağlamak gerekiyor. Konvoyları vurmaya başladık. Şimdi parçalandıklarını, gece beş, altı, 10, 15 araca bölündüklerini görüyoruz. Ancak diğer asıl akış, Irak’a gitmeye ve Irak’tan, Irak Kürdistan’ından geçmeye başladı. Savunma Bakanlığı’dan göstermelerini rica edeceğim. Orada bir yerde, 11 bin benzin tankeri ortaya çıkardık. Anlıyor musunuz? Bu korkunç bir şey.
Dolayısıyla orada üçüncü taraf var mı, bilemiyorum, belki de kimseden onay almamış olmaları tamamen muhtemel bir senaryo. Ama bugünkü Türk yönetimini, uzaktan sürekli, ülkenin İslamileştirilmesi konusunda eleştiriyorlar. Şimdi bunun iyi mi kötü mü olduğumu söylemiyorum. Ama mevcut Türkiye iktidarı, Amerikalılara ve Avrupalılara, “Evet, biz ülkeyi İslamlaştırıyoruz, ama biz çağdaş İslamcılarız”ı göstermeye çalışıyor olabilir.
Reagan’ın zamanında Somoza hakkında söylediği gibi: “Somoza, tabii ki, alçaktır, ama bizim alçağımızdır"; İslamcı olduğumuzu, ancak sizden, sizin İslamcılarınız olduğumuzu göz önünde bulundurun.
Belki böyle gizli bir şey olabilir, ancak yaşananlardan iyi bir şey ortaya çıkmadı. Eğer bazı hedefler olsa dahi, bunlara ulaşılamadığı gibi, aksine, Türkiye’nin hedeflerini kastediyorum, tam tersi, durumu daha da derinleştirdi.
Türkçe konuşan halklarımıza gelelim. Tabii ki etnik olarak bize yakın olan halkarla bağlantımızı sürdürmeliyiz. Bizimle diyorum, çünkü Rusya’nın Türkçe konuşan halkları, Rusya Federasyonu’nun bir parçası. Bu anlamda Türkiye halkı da, Federal Meclis’e sesleniş konuşmamda da bize dost olduğunu söylediğim Türkiye halkı ve diğer Türkçe konuşan halklar, bizin partnerlerimizdi ve hala öyleler. Tabii ki onlarla bağlantımızı sürdürmeliyiz ve sürdüreceğiz.
Yaşananların gösterdiği üzere, mevcut Türkiye yönetimi ile anlaşmamız zor ya da pratikte imkansız. “Evet, katılıyoruz” dediğimiz zaman bile yanımızdan veya arkamızdan bize darbe vuruyorlar, hem de tamamen anlaşılmaz nedenlerden ötürü.
Dolayısıyla devletlerarası düzeyde Türk yönetimi ile ilişkilerin düzelmesine yönelik prespektif görmüyorum. Ama sosyal alanda tabii ki. Ne var ki burada da sorunlar var. Mevcut Türkiye yönetiminin bu konuda da, herhalde beklemediği bir şeyi elde ettiğini düşünüyorum. Ekonomide ve diğer bazı çizgilerde bazı sınırlayıcı önlemler almak zorunda kalacağız. Örneğin turizmle ilgili.
TOP BİZDE DEĞİL TÜRKİYE'DE
Bu yayılan İslamcılık nedeniyle herhalde Atatürk mezarında dönmüştür. Türkiye’de, örneğin Kuzey Kafkasyalı militanların olduğunu görüyoruz, tespit ediyoruz. Partnerlerimize birçok kez, “Ama biz Türkiye’ye karşı böyle davranmıyoruz” dedik. Buna rağmen onlar orada oturuyor, tedavi görüyor, korunuyor. Sonra vizesiz rejimden yararlanarak, Türkiye pasaportlarıyla geliyorlar, bizim sonra onları Kafkasya’da ya da metropollerimizde yakalamamız gerekiyor. Dolayısıyla, ulusal güvenliğimizi sağlayan adımlar atmaya mecbur kalacağız."
"Teröre Karşı İslam İttifakı’nda Türkiye de var. Biz Türkiye’yi düşman olarak görmüyoruz. Türkiye, Hava Kuvvetleri’mize karşı düşmanca bir eylemde bulundu. Ama Türkiye’ye düşman ülke olarak yaklaştığımızı söyleyemeyiz. İlişkilerimiz bozuldu, evet. Bu durumdan nasıl çıkarız bilmiyorum. Top bizde değil, Türkiye’nin tarafında.
ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye'yi içeren bir koalisyonu varken Teröre Karşı İslam İttifakı'nı kurmaya neden gerek gördüler anlayamıyorum. Bir ittifak varken, hemen hemen aynı üyeleri içeren ikinci bir ittifak kurmaya neden gerek gördüler? Kendi planları mı var ya da içeride bazı anlaşmazlıklar mı çıktı? Herhalde bazı anlaşmazlıklar çıktı."

17 Aralık 2015 Perşembe

'Müslümanlar Mücadele Etmeli!'

Fethullah Gülen, dünyaca ünlü Fransız gazetesi Le Monde gazetesine yazdığı makalede, aşırılık ve terörle mücadele konusunda uluslararası camiaya ve Müslümanlara önemli mesajlar verdi. İslam adına işlenen terör eylemlerinin Müslümanları yabancılaştırdığı ve İslam aleyhine yanlış algıları derinleştirdiği uyarısında bulunan Gülen, terörün dini olmadığını dile getirdi.

Fethullah Gülen, bugün Le Monde gazetesinde yayınlanan makalesinde “Müslümanlar olarak kendi problemlerimizle yüzleşmekten bizi alıkoyan komplo teorilerine sığınmaktan da vazgeçip bir muhasebe yapmalıyız: Acaba içimizde yer etmiş gizli istibdat meyilleri, fiziksel şiddet, gençlerin ihmal edilmesi ve dengeli eğitim eksikliği gibi nedenlerle cemiyetlerimiz totaliter zihin yapılı grupların kendilerine eleman devşirmesine müsait hale mi geldi?” ifadelerini kullandı.
 
Avrupa'daki Müslümanların radikal akımlarla mücadele de daha aktif rol oynaması gerektiğini kaydeden Gülen, “Menfi şartlara rağmen Müslüman vatandaşlar kendi devletleriyle daha sıkı angajmana girerek dindaşlarının topluma daha iyi entegre edilmesine vesile olacak kucaklayıcı politikaların üretilmesine katkıda bulunmalıdır.” dedi. Le Monde tanıtım yazısında Gülen'in bilime önem veren, demokrasiyi destekleyen ve dinlerararası diyalogu savunan biri Hizmet hareketinin lideri olduğunu belirtti. Gülen'in geçmişte Erdoğan'a çok yakın olduğu ancak yolsuzluk skandallarının patlamasının ardından en büyük muhalifi olduğunu vurguladı.

 
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Paris'teki terör saldırıları nedeniyle Le Monde için kaleme aldığı "Müslümanlar, inanç anlayışımızı eleştirel bir tahlile tabi tutalım" başlıklı makalesinin tamamı şu şekilde:

 
GERÇEK İMANIN ÖLÇÜSÜ İNSAN HAYATINI KORUMAK MEVZUUNDA HASSASİYETTİR
 
IŞİD ve benzeri terörist grupların sergilediği vahşet karşısında teessürümü kelimelerle ifade etmekte zorlanıyorum. Bu grupların terör eylemlerini icra ederken kendi sapık ideolojilerini din kisvesine bürümeleri bir buçuk milyar Müslümanla birlikte beni de dağidar ediyor. Müslümanlar olarak vazifemiz bir yandan insanlığın bu terörizm belasından kurtarılması için herkesle omuz omuza çalışmak, öte yandan dinimizin dırahşan çehresine atılan bu zifti temizlemeye çalışmaktır.
 
Birtakım sözler ve sembollerle nazari olarak bir kimlik iddiasında bulunabilirsiniz. Böyle bir iddianın samimiyeti ancak muamelatta iddia edilen kimliğin temel değerlerine sadakatle ölçülebilir. Gerçek imanın ölçüsü sloganlar veya kıyafetler değil, bütün dünya dinlerinin esas aldığı insan hayatını korumak ve her insani aziz tutmak gibi prensipler mevzuunda hassasiyettir.

Müslümanlar olarak teröristlerin yaymaya çalıştığı totaliter ideolojiyi kayıtsız şartsız reddetmeli ona mukabil kucaklayıcı, çeşitliliği zenginlik gören bir zihniyeti teşvik etmeliyiz. Bizim etnik, milli veya dini kimliğimizden önce insanlığımız gelir ve böyle barbarca eylemlerle esas zarar gören insanlığın şahs-ı manevisidir. Paris’te hayatını kaybeden Fransız vatandaşları, bir gün önce Beyrut’ta hayatını kaybeden Şii Müslüman Lübnan vatandaşları, Irak’ta aynı teröristlerin elinde hayatını kaybeden Sünni Müslüman vatandaşlar her şeyden önce birer insandır. Acı çeken her insanın acısını, dini ve etnik kimliği ne olursa olsun empatiyle karşılamadıkça ve ayni iradeyle o acıyı dindirmeye çalışmadıkça medeniyetin ilerlemesi mümkün değildir.
 
MÜSLÜMANLAR KOMPLO TEORİLERİNDEN VAZGEÇİP MUHASEBE YAPMALI
 
Müslümanlar olarak kendi problemlerimizle yüzleşmekten bizi alıkoyan komplo teorilerine sığınmaktan da vazgeçip bir muhasebe yapmalıyız: Acaba içimizde yer etmiş gizli istibdat meyilleri, fiziksel şiddet, gençlerin ihmal edilmesi ve dengeli eğitim eksikliği gibi nedenlerle cemiyetlerimiz totaliter zihin yapılı grupların kendilerine eleman devşirmesine müsait hale mi geldi? Temel insan hakları ve hürriyetleri, hukukun üstünlüğü ve herkesi kucaklayıcı bir zihniyeti bir türlü oturtamadığımız için boşlukta olan kimselerin ümitsizliğe düşmesi ve farklı arayışlara girmesine zemin mi hazırladık?

 
TERÖRÜ LANETLEMEK YETERLİ DEĞİL
 
Paris’te vuku bulan bu son trajedi bize bir kere daha hatırlattı ki dinle ilgiliymiş gibi gösterilen bu hunhar saldırıları gerek din alimlerimiz gerekse sade Müslümanlar kayıtsız şartsız reddetmeli ve lanetlemelidir. Ancak geldiğimiz bu noktada artık reddetmek ve lanetlemek yeterli değildir. Müslüman toplumlarda teröristlerin gençleri devşirme çalışmalarına karşı içinde devlet kurumları, dini liderler ve sivil toplum kuruluşlarının olduğu bir ittifakla akıllı bir şekilde mücadele edilmelidir. Teröristlerin devşirme faaliyetlerine zemin hazırlayan bütün faktörleri dikkate alan ve bütün cemiyeti kapsayan projeler üretilmelidir.
 
Cemiyetimiz içinde boşlukta olan gençleri erken tespit edip tehlikeli macera arayışlarına girmelerine mani olacak, ailelere danışmanlık ve diğer hizmetlerle destek olacak altyapıları kurmalıyız. Vatandaşı olduğumuz devletlerle pozitif bir angajmana girerek terörle mücadele planların yapıldığı masalarda oturmalı, fikirlerini ifade etmelidir. Gençlerimize demokratik yollarla fikirlerini ifade etme yollarını öğretmeliyiz. Okul müfredatlarında erken yaşlarda demokratik değerlerin işlenmesi gelecek nesillerin sağlıklı bir zihin yapısına sahip olması adına önemlidir.
Tarihsel süreçte bu tür trajedilerin ardından, aşırı tepkiler ortaya çıkmıştır. Müslüman karşıtı, din karşıtı söylemler, devletlerin Müslüman vatandaşlarına tamamen emniyet mülahazalı muamelesi faydadan ziyade zarar getirebilir. Avrupa’nın Müslüman vatandaşları barış ve huzur içinde yaşamak arzusundadır. Menfi şartlara rağmen Müslüman vatandaşlar kendi devletleriyle daha sıkı angajmana girerek dindaşlarının topluma daha iyi entegre edilmesine vesile olacak kucaklayıcı politikaların üretilmesine katkıda bulunmalıdır.
 
Müslümanlar, olarak bu vesileyle İslam anlayışımızı ve pratiğimizi çağımızın şartları ve zamanın yaptığı tefsirlerin ışığında gözden geçirmeli ve özeleştiri yapabilmeliyiz. Bu, İslami gelenekten kopmak demek değil, tam tersine muhtemel inhiraflarımızın farkına varma ve onlardan sıyrılarak selef-i Salih’inin hep peşinde olduğu Kur’an ve Sünnetin ruhuna ve özüne tekrar sahip çıkmak demektir.

DİNİN RADİKAL YORUMLARINI MARJİNALİZE ETMELİYİZ
 
Dini kaynaklarımızın siyak ve sibaktan koparılarak başka maksatlara vasıta yapılan yorumlarını marjinalize etmeliyiz. Müslüman ulema, fikir erbabı ve aydınlar dini kaynaklara bütüncül bir yaklaşımı teşvik etmelidir. Geçmiş çağlarda siyasi ve dini mensubiyetlerin çakıştığı ve devamlı çatışmaların sürüp gittiği dönemlerde verilen hükümleri gözden geçirebilmeliyiz. Bazı temel inançlara sahip olmak dogmatizm demek değildir. Müslümanlara bir dönemde bir Rönesans yaşatan fikir hürriyetini dinin ruhuna sadık kalarak tekrar canlandırmak hem mümkün hem de elzemdir. Şiddete tevessül eden radikallik ve terörizmle ancak böyle bir iklimde hakkıyla mücadele edebilir.

 
MEDENİYETLER DEĞİL, İNSANLIK MEDENİYETİYLE BARBARLIK ÇATIŞIYOR
 
Yaşanan son olayların ardından maalesef bazı kesimlerde tekrar medeniyetler çatışması tezinin dillendirildiğini üzüntüyle müşahede ediyorum. Bunu ilk ortaya koyanlar bir öngörüyle mi yoksa bir reçete mülahazasıyla mı ortaya koydular bilemeyeceğim. Ancak şurası kesin ki bugün böyle bir dil sadece terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürmek demektir. Şunu net bir şekilde ifade etmek isterim: Karşı karşıya bulunduğumuz manzara bir medeniyetler çatışması değil bütün insanlık medeniyetiyle barbarlığın çatışmasıdır.

 
TERÖRLE MÜCADELEDE MÜSLÜMANLAR ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLMALI
 
Müslüman vatandaşlar olarak bizim sorumluluğumuz zor şartlara maruz kalsak da çözümün bir parçası olmaktır. Müslümanların hak ve hürriyetlerini müdafaa etmek ve inancı ne olursa olsun bütün insanların barış ve huzur içinde yaşamasına katkıda bulunmak istiyorsak siyasi, ekonomik, sosyal ve dini bütün boyutlarıyla terörizm problemine eğilmeliyiz. Kendi hayatımızda erdemli bireyler olarak misal teşkil ederek, dini kaynakların radikal yorumlarını reddederek ve marjinalleştirerek, bunların gençler üzerindeki etkisi mevzuunda uyanık davranarak ve demokratik değerlerin eğitimine erken çağda başlayarak terörizmle ve onun meşcereliği olan totaliter ideolojilerle mücadele edebiliriz.
 

GİZLİ ERDOĞANCI BAKIN KİMMİŞ!

Geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda "Bizim parti içerisinde gizli Erdoğancılar var" sözleriyle HDP eski Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'yi kastetmiş.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Bizim parti içerisinde Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı. Bunlar gizli Erdoğancılardı aslında" sözleriyle kast ettiği ismin HDP eski Hakkâri Milletvekili Adil Zozani olduğu öne sürüldü.

HDP KULİSLERİ KAYNIYOR
Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ayşe Yıldırım, HDP eski milletvekili Adil Zozani'nin geçen ay Akşam gazetesine verdiği bir söyleşide "başkanlık sisteminin önemsenmesi gerektiğini söylediğini" hatırlatarak, "HDP kulislerine göre, Zozani'ye verdiği yanıt üzerinden tartışmanın bu noktaya çekilmesine 'zemin olan' kişilerden rahatsız Demirtaş" dedi.

Ayşe Yıldırım'ın Cumhuriyet gazetesindeki yazısı şöyle:
AKP, buzdolabına kaldırdığı çözüm sürecini "Milli Birlik ve Kardeşlik" süreci adıyla hayata geçirmeyi planlıyor. Bu süreç için de HDP, İmralı ve Kandil'in dışında yeni muhatap arayışında. AKP'nin aşiretler, dini kanaat önderleri, korucu aileleri, sivil toplum örgütleri ve küçük Kürt partilerini muhatap almayı planladığı biliniyor. Yeni muhatapları yeteri kadar güçlü olmadığı için HDP'deki konferans ve kongre süreciyle yaşanan tartışmalardan yararlanarak "alanını" güçlendirmeyi amaçladığı gelen haberler arasında.

AKP, buzdolabına kaldırdığı çözüm sürecini "Milli Birlik ve Kardeşlik" süreci adıyla hayata geçirmeyi planlıyor. Bu süreç için de HDP, İmralı ve Kandil'in dışında yeni muhatap arayışında. AKP'nin aşiretler, dini kanaat önderleri, korucu aileleri, sivil toplum örgütleri ve küçük Kürt partilerini muhatap almayı planladığı biliniyor. Yeni muhatapları yeteri kadar güçlü olmadığı için HDP'deki konferans ve kongre süreciyle yaşanan tartışmalardan yararlanarak "alanını" güçlendirmeyi amaçladığı gelen haberler arasında.

DEMİRTAŞ'A ÇAĞRI YAPMIŞLARDI
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın geçen hafta dile getirdiği, "Bizim parti içerisinde Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı. Bunlar gizli Erdoğancılardı aslında. Bizden çok Erdoğan'ı sevip sayarak, AKP ile ilişki kurarak AKP'ye neredeyse yalakalık yaparak sorunun çözüleceğine inanıyordu bu tipler" sözleri parti içinde hayli tartışma yaratmıştı. Hatta bazı eski milletvekilleri, "İçimizdeki bu gizli Erdoğancılar kimse açıkla" çağrısı yapmışlardı Demirtaş'a.

DEMİRTAŞ'IN KASTETTİĞİ İSİM: ADİL ZOZANİ
Sonunda Demirtaş'ın kastettiği kişinin eski Hakkâri milletvekili Adil Zozani olduğu anlaşıldı. Demirtaş'ın, "Seni başkan yaptırmayacağız" sözlerini uzun süredir eleştiren Zozani, geçen ay bir "yandaş gazete"ye yaptığı açıklamada, parlamenter sistemin yıllardır Türkiye'ye dayatıldığını söyleyerek, "Üstelik bu sistem doğru düzgün işlemiyor. AK Parti'nin 'başkanlık sistemi' teklifinin önemsenip tartışılması ve herkesin bu sürece katkı vermesinde yarar var" demişti.



YAKIN ÇEVRESİNE DERT YANDI
HDP kulislerine göre, Zozani'ye verdiği yanıt üzerinden tartışmanın bu noktaya çekilmesine "zemin olan" kişilerden rahatsız Demirtaş. Yakın çevresine, "Zozani bu demeci verdiğinde ve günlerce beni hedefe koyan saldırılara karşı partimizde herhangi bir rahatsızlık oluşmaması ve Zozani'ye gereken cevabın partiden verilmemiş olması, bu cevabı yine benim vermek zorunda kalmam doğru olmamıştır elbet. Eski vekillerimiz dahil bütün yöneticilerimiz benim arkamda durarak elbette bu slogan ve karar doğruydu, eşbaşkanımız bu şekilde konuşan eski vekillere dair haklı bir eleştiri yapmıştır, diyemiyorsa başka bir yerde eksik ve yanlış içindeyiz" diyor.

DEMİRTAŞ AYAR MI VERDİ?
Görünen o ki Demirtaş, Zozani'ye tepki gösterilmesi yerine kendisini hedefe koyan demeç ve açıklamalardan, "bir kez daha kendisini linç ortamında sahiplenmekten kaçınan tutumdan" oldukça rahatsız. Ancak Demirtaş'ın Zozani'yi eleştiren sözlerinin arkasında AKP'nin başlatacağı başkanlık önermesini de içeren yeni süreci kabul etme eğiliminde olan Kürt siyasi hareketindeki bazı aktörlere şimdiden "ayar verme" olduğu HDP kulislerinde konuşuluyor.

KRİTİK İLLERDEKİ BAŞKANLIKLAR YENİDEN AÇILIYOR
AKP'nin daha önce de HDP'yi karıştırmak ve dizayn etmek istediğini ancak her defasında başarısız olduğunu söyleyen bazı HDP'liler, yine aynı senaryonun hayata geçirilmeye çalışıldığına dikkat çekiyor. Özellikle bazı kentlerde dini kanaat önderleri aracılığıyla "HDP Kürtleri temsil etmiyor, Alevilerin partisi oldu" söyleminin yayıldığı anlatılıyor. Bu tartışmalar sonucu mudur bilinmez ama DBP, HDP kurulurken kapattığı İstanbul, İzmir, Ankara gibi illerdeki il başkanlıklarını yeniden açmaya hazırlanıyor. Bu tartışmaların AKP'nin ekmeğine yağ sürdüğüne dikkat çeken kimi HDP'liler ise bugün yaşanan adı konulmamış iç savaş ortamının da göz önüne alınarak tartışmaların bir an önce sonlandırılmasını istiyor.

Rusya niyetini açıkladı!

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Suriye’deki askeri müdahalelerinin rejim askerleri Fırat Nehri’ne dayanana kadar süreceğini söylediği bildirildi.
Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Suriye’deki askeri müdahalelerinin rejim askerleri Fırat Nehri’ne dayanana kadar süreceğini söyledi iddia edildi. Türkiye ise çeşitli muhalif grupların bulunduğu Fırat’ın batısını ‘Kırmızı çizgi’ ilan etmişti.
Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Suriye’de devam eden askeri operasyonun Fırat Nehrine dayanana kadar devam edeceğini söyledi. Hürriyet’ten Nerdun Hacıoğlu’nun haberine göre, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun parlamento kapalı oturumunda söylediklerini Duma Savunma Komitesi Başkanı Vladimir Komoyedov ekonomi çevrelerine yakın RBK haber ajansına anlattı. İddiaya göre Şoygu şu değerlendirmeyi yaptı:
‘FIRAT NEHRİNE GELENE KADAR KALACAĞIZ’
“Bizim Suriye’deki harekâtımız zaman faktörüyle değil, yerdeki gelişmelere bağlı. Biz orada Fırat nehrine gelinene kadar kalacağız. Tabii Fırat’a gelene kadar derken Rus kara birliklerinin oraya gireceği anlamı çıkartılmamalı. Suriye ile Irak arasındaki sınıra Suriye askerinin çizmesinin ulaşması gerek. Biz sadece Suriye’nin kendi sınırları içerisinde toprak bütünlüğünü sağlamasına yardımcı olmaya devam edeceğiz.”

TÜRKİYE’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ CERABLUS
Hali hazırda rejim güçleri Halep’in doğusunda yer alıyor. Fırat ise buraya yaklaşık 90 km uzaklıktaki IŞİD’in kontrolündeki Cerablus’un yakınından geçiyor. Arada ise IŞİD dahil çeşitli muhalif güçlerin kontrolü söz konusu. ‘Cerablus’un kırmızı çizgi olduğunu’ vurgulayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye’nin Mare-Cerablus bölgesine Özgür Suriye Ordusu dışında bir grubun girmesine müsaade edilmeyeceğini söylemişti.
Haber Kaynağı: Hürriyet

Abdürrahim Boynukalın Bakan Yardımcısı oluyor!


Hürriyet Gazetesi'ne yapılan saldırıyla adını duyuran Abdürrahim Boynukalın'ın Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı'na getirileceği konuşuluyor.
Hürriyet gazetesi’ne yönelik taşlı sopalı saldırıya dönüşen gösteriye öncülük eden AKP’li eski Vekil, Gençlik Kolları Başkanı Abdürrahim Boynukalın’a ödül gibi görev;
Boynukalın’ın adı, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı için geçiyor.

Ankara kulislerine yansıyan bilgilere göre, Boynukalın AKP Gençlik Kolları Başkanlığı görevini 20 Aralık’ta gerçekleştirilecek olan Gençlik Kolları Kongresi’nde bir başka isme devredecek.
7 Haziran’da İstanbul Milletvekili seçilen, ancak Hürriyet’e yönelik saldırının ardından 1 Kasım seçimleri için AKP aday listesine koyulmayan Boynukalın’ın, gençlik kolları başkanlığını da devrettikten sonra, kendisine yeni görev için Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düşünüldüğü ifade ediliyor.

DİVAN ÜYESİ YAPILMIŞTI!

Hürriyet’e saldırının ardından büyük eleştiri alan Boynukalın’a en büyük desteği Başbakan Ahmet Davutoğlu vermiş, Boynukalın saldırıdan hemen sonra gerçekleşen AKP Büyük Kongresi’nde divan üyesi yapılmıştı. Davutoğlu daha sonra da çeşitli vesilelerle Boynukalın ile birlikte kamuoyuna görüntü vermeye dikkat etmişti.

16 Aralık 2015 Çarşamba

Rusya - Türkiye arasında restleşme!

Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı yaptığı açıklamada, Türkiye'nin uçak düşürme olayının tekrarlanmaması için garanti vermesi gerektiğini söyledi.
Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Alexei Meşkov: Uçak düşürme olayının tekrarlanmaması için garanti verilmeli. Türkiye uçağın düşürülmesi ile ilgili tazminat vermeli.
Meşkov, Türkiye'nin, Rus uçağını düşürerek ilişkilerde güç kullanılmamasını öngören uluslararası hukuk prensibinin yanı sıra iki ülke arasında 1992'de imzalanan ve ilişkilerin temelini belirleyen anlaşmayı da ihlal ettiğini söyledi.
TÜRKİYE'DEN JET YANIT
Dışişleri Bakanlığı söcüzü Bilgiç yaptığı açıklamada "Rus tarafının istediği unsurların karşılanması mümkün değil. Rusya hava sahamızı ihlal etmemeyi garanti ederse bir daha böyle bir hadiseyle karşılaşmaz." diye konuştu.

Yandaş medyanın 'Akdeniz Üniversitesi' girişimi boşa çıktı!

Akdeniz Üniversitesi'nin (AÜ) açığa alınan eski Rektörü İsrafil Kurtcephe'ye yönelik uygunsuz görüntülerle şantaj kurulduğu iddiasıyla ilgili AK Parti Muğla Milletvekili aday adayı Hüsnü Gülez de gözaltına alındı.
Gülez'in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'yla çekildiği fotoğrafları da ortaya çıktı. Söz konusu kaset iddialarını hükümete yakınlığıyla bilinen Star gazetesi ortaya atmış ve 'paralel' bağlantısında bulunmuştu.

Antalya Emniyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü tarafından bugün AÜ'de düzenlenen 'kaset' operasyonunda ilginç bilgiler ortaya çıktı. Söz konusu operasyon, 12 Kasım 2015 tarihinde görevinden uzaklaştırılan eski Rektör İsrafil Kurtcephe'nin uygunsuz görüntülerini çeken ve yayan kişilere yönelik yapıldı. Operasyon kapsamında görüntülerde Kurtcephe ile birlikte görülen AÜ Ziraat Fakültesi'nde sekreter olarak görev yapan S.A., Döner Sermaye İşletme Müdürü olan H.D., Ziraat Fakültesi'nde sekreter S.D. ve Konservatuar Yüksekokul Sekteri Hüsnü Gülez gözaltına alındı. Gülez'in daha öncede AÜ'de Personel Daire Başkanı görevini yürüttüğü ortaya çıktı.
HÜKÜMETE YAKIN MEDYADAN 'PARALEL' İDDİASI
Hükümete yakınlığıyla bilinen Star gazetesi 'Rektör sobelendi, paralel çöreklendi' başlığıyla yayınladığı haberde paralel iddiasında bulunmuş ve Rektör İsrafil Kurtcephe'ye şantaj kurulduğu öne sürmüştü. Haberde, Kurtcephe'ye şantaj yoluyla işe alım işleri yaptırdığı iddiasına yer verilmişti. Ancak söz konusu iddia bugün yapılan operasyonla yalanladı. Operasyonda gözaltına alınanlardan Hüsnü Gülez'in 30 Mart 2014 tarihinde yapılan mahalli idareler seçiminde Marmaris'te AK Parti'den aday adayı olduğu ortaya çıktı. Seçimlerde aday olamayın Gülez'in daha sonraki süreçte AK Partiyle yakın temas halinde olduğu öğrenildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la çektirdiği fotoğrafları paylaşan Gülez'in yine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'yla da fotoğrafları ortaya çıktı. Gülez'le birlikte gözaltın alınan H.D.'nin Erdoğan ve Çavuşoğlu'lya çektirdiği fotoğraf karelerinde yer alması ise dikkat çekti.
Eski Rektör İsrafil Kurtcephe, hakkında 3 Haziran 2015 tarihinde hükümete yakın medya organlarında kaset iddiaları ortaya atılmış ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından açılan disiplin-ceza soruşturmasının ardından 3 ay süreyle görevinden uzaklaştırılmasına karar verilmişti.

'Oğlum bile sınavı kazanamadı, ne soru çalması'


Ankara merkezli 10 ilde düzenlenen nefret operasyonu kapsamında gözaltına alınarak önceki gün tutuklanan Kazım Avcı'ya, ifadesinde skandal sorular yöneltildiği ortaya çıktı. Avcı'ya sorgusunda, iki çocuğunun KPSS sınavlarında düşük puan almalarına rağmen sınav sorularını usulsüz olarak alıp almadığı soruldu. Savcılığın bu sorularına Avcı, “İki oğlum üniversite mezunu olup ikisi de bu imtihanlara girdiler. Bu imtihanlardan aldıkları puanlarla bir tanesi kazanamamış diğeri ise DSİ'de düz memur olarak çalışmaktadır.” şeklinde cevap verdi.
Ankara Savcısı Serdar Coşkun'un yürüttüğü nefret operasyonu soruşturmasında gözaltına alınan eski AK Parti İzmir Milletvekili İlhan İşbilen, Kazım Avcı ve Dilaver Azim, Ankara 3'üncü Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Tutuklananlardan Kazım Avcı'ya sınavlarda usulsüzlük yapılması, sınav sorularının adaylara verilmesi konusunda sorular sorulduğu öğrenildi. Kazım Avcı ise bu sorulara; “İki oğlum üniversite mezunu olup ikisi de bu imtihanlara girdiler. Bu imtihanlardan aldıkları puanlarla bir tanesi kazanamamış diğeri ise DSİ'de düz memur olarak çalışmaktadır.” şeklinde cevap verdiği öğrenildi.

15 Aralık 2015 Salı

Afrikalı Bakan’dan Hizmet Açıklaması!

Güney Afrika'nın idari başkenti Pretoria'daki Star Kolej'inin yılsonu yemeğine katılan Bilim ve Teknoloji Bakanı Naledi Pandor, Türklerin “şahsi fedakârlık kültürünü” örnek almaları gerektiğini söyledi. Bilim ve Teknoloji Bakanı, Türk okullarında yetişen öğrencilerin Güney Afrika'nın kaderini değiştireceğini ifade etti.

Star Koleji salonunda Bakan Pandor ve Eyalet Başbakanı David Makhura’nın katılımıyla düzenlenen yemekli programda duygulu anlar yaşandı. Programın sunuculuğunu Türkçe Olimpiyatları'ndaki performansıyla tanınan ‘Diyarbakırlı’ Nicholas Bixa yaptı. Bixa'nın, Türk öğretmenlerinin desteği ile hayata nasıl tutunduğunu anlattığı hayat hikayesi dinleyicileri hüzünlendirdi.

Programda ana konuşmayı şehirdeki dünyaca ünlü Pretoria Üniversitesi Rektörü Prof. Cheryl de la Rey yaptı. Rektör Rey konuşmasına, “Güney Afrika üniversitelerine kaliteli eğitim almış öğrenciler gönderdikleri için” ve “neyi nasıl anlattıklarını iyi bildikleri için” Star Koleji öğretmenlerine teşekkürlerini sunarak başladı.

REKTÖR REY: BİZ DE ONLAR GİBİ “TOPLUMA HİZMET” DİYORUZ

Türk okulları ve üniversitesinin eğitim felsefesinin benzersizliğini dile getiren Rektör de la Rey şöyle konuştu:

"Star'ın öğretmenleri sadece belirlenmiş müfredatı işlemiyor. İlham aldığı değerleri de yayıyor. Bu değerler konusunda derin düşünmeliyiz. Pretoria Üniversitesi olarak Horizon Vakfı ve Star Kolejleri ile eğitim anlayışımızda ortak bir yönümüz var: ‘Topluma hizmet, vaadimiz!’. Topluma hizmet anlayışı, bizim değerlerimiz açısından çok önemli. Bu sayede sadece kendimizi düşünmüyoruz. Bizden farklı durumdaki insanlar için empati yapıyoruz. Sonuç olarak aynı Star gibi topluma hizmeti müfredatımızın bir parçası olarak zorunlu hale getirdik. Hiçbir öğrencimiz insanlara hizmet etmeden mezun olamaz. 4 bin öğrencimiz toplumsal projelerde yer aldı. Sonuç olarak Star gibi biz de 'bütünsel eğitim sistemi’ni takip ediyoruz. Sadece bilim, teknik öğretmiyoruz. İnsan gelişiminde akademik başarı kadar psiko-sosyal faktörleri göz önüne alarak ülkemizin ihtiyacı olan dürüst, ayrımcılık yapmayan, farklı görüşlere değer veren insan modelini yetiştiriyoruz."

BAKAN PANDOR: BU ÖĞRENCİLER GÜNEY AFRİKA'NIN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK

"Güney Afrika'da yaşayan Türk topluluğu mensupları, ülkemiz insanına her zaman destek veriyor." diye konuşan Bilim ve Teknoloji Bakanı Naledi Pandor ise çocuklarını Horizon Kolejleri'ne gönderen aileleri çok sanslı gördüğünü söyledi. "Çünkü evlatları profesörün tanımladığı gibi en güzel eğitimi alıyor. Yerli ve uluslararası olimpiyatlarda öğrencilerimiz birinci, ikinci oluyor. Bu okullar bizi kabiliyetlerimizin farkına vardırdı. Bu öğrenciler okuyacak, bilim adamı olacak, enstitülerimizde çalışmalar yaparak Güney Afrika'nın kaderini değiştirecek."

KATIRCIOĞLU’NUN SESSİZ FEDAKÂRLIĞI

Gecede hazır bulunan Ali Katırcıoğlu'na hitaben "O bir yardımsever, hümanist." ifadesini kullanan Naledi Pandor, "Ülkemiz eğitimine ve toplumuna yardım eden bu insan, iyiliğini çok sessiz ve nazikçe yaptı. Hiçbir övülme beklentisine girmedi. Bu davranış hepimize çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Çünkü biz Güney Afrika'da sıradan vatandaşlar ya da politikacılar olarak 'şahsi fedakârlık kültürünü' geliştiremedik." diye konuştu.

"Sosyal kalkınma projemizin bir parçası olarak Türklerin bu 'şahsi fedakârlık kültürü'nü örnek alırsak, toplumumuzda sayısız insan eğitim şansı yakalar." diyen Pandor, "Bizler bu yardımsever Türkleri taklit etmeliyiz. Onlar bu ülkede bizim kalkınmamıza destek veriyor. Yani Türkler kalkınmamız için bizimle beraber toprağın altına ellerini atıyor. Sonuç olarak verme kültürünü ve başkalarını düşünme hassasiyetini öğrenmeliyiz." ifadesini kullandı.

Programda Naledi Pandor, bilim olimpiyatlarında ödül alan öğrencilere de madalyalarını takdim etti.

EYALET BAŞBAKANI: HORİZON VAKFI, GÜNEY AFRİKA'NIN KALKINMASI İÇİN ÇOK BÜYÜK ROLLER ÜSTLENDİ

Star Koleji'nin bulunduğu Gauteng eyaleti başbakanı David Makhura da yoğun programına rağmen geceye katılanlar arasındaydı. "Kalkınmanın ilk fiili ve en önemli göstergesi bir ulusun eğitimidir." diyen Makhura, Horizon Vakfı'nın Güney Afrika'nın kalkınması için çok büyük roller üstlendiğini söyledi.

Makhura duygularını şöyle ifade etti: "Yollar, köprüler, evler yaparsınız. Her türlü altyapı yaparsınız. Eğer bu yatırımlar sağlam bir temel üzerinde inşa edilmezse uzun süreli dayanmaz. Bu temel ise eğitimdir. Horizon Vakfı ülkemizin kalkınması için çok büyük roller üstleniyor. Bizler bu günlere çok uzun yollardan geldik. Yürüyeceğimiz daha çok mesafeler var. Horizon öğrencileri, aldıkları en güzel eğimle ve başarıları ile bizleri gururlandırmaya devam ediyor. Ülkemizde ve dünyanın her yerindeki Türklerin bu eğitim faaliyetleri çok önemlidir. Sizlere şükranlarımızı sunuyoruz."

Gecede öğrencilerin 'madenci dansı' büyük alkış topladı. Rekör Cheryl de la Rey ve Bakan Naledi Pandor'a konuşmalarının ardından el dokuması Türk halısı hediye edildi.

Aktrolller Rus krizinde suçluyu buldu!

Erdoğan, Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili Rus pilotları suçlarken, Aktroll'ler ise Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ı hedef gösterdi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 24 Kasım tarihinde Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili “Yanlışı Rus pilotlar yaptı. Tabii ki yönetici yapmadı” derken, Aktroll’ler organize bir şekilde Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı suçladı. 
FOTO:DHA Aktrollerin yeni hedefi Hava Kuvvetleri Komutanı Orgenenal Abidin Ünal (sağdan birinci) oldu.
AKP’nin paralı hesapları olarak bilinen Aktroll hesaplarından dün akşam itibariyle organize şekilde “Krizin sorumlusu Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’dır” denildi.
Aktroll’ler yazdıkları mesajlarında Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı zor durumda bırakmak için Rus uçağını düşürme emrini verdiğini söylediler; Erdoğan’ın ’tehlike varsa uçak vurulabilir’ dediğini ama kesinlikle ‘vurun’ demediğini savundular.

ERDOĞAN RUS PİLOTLARI SORUMLU TUTMUŞTU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uçağın düşürülmesinden hemen sonra yaptığı açıklamada “Aynı ihlal bugün yapılsa Türkiye yine bu karşılığı vermek durumundadır” demişti.
Önceki gün ise “Bu yanlışı kim yapıyor? Tabii ki yönetici yapmıyor. Uyarılara kulak asmayan, uyarıları duymayan oradaki pilotlardır. Bu durumda bizim pilotlarımız da elbette görevlerini yapmak durumunda. O da angajman kurallarının çalıştırılmasıdır. Ama netice itibarıyla, uyarılara aldırmayan ya da uyarıları duymayan bir pilotun yanlışı sebebiyle meydana gelen bir hadisenin, iki ülkenin stratejik ilişkilerine fatura edilmemesi gerekir. Hadiseyi ikili ilişkilere fatura etme eğilimleri, gerçekten bizleri de üzmüştür” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ise “Bizim ordumuz işini yapmıştır hava sahasını korumuştur” demişti. 

SELVİ: RUS UÇAĞI TUZAK MIYDI?

Son olarak AKP’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarlarından Abdülkadir Selvi, 8 Aralık’taki köesinde “Rus uçağı tuzak mıydı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Selvi yazısında “Yüzde 49.5′le iktidar olan Ak Parti, yeni dönemde Rusya krizi ile baş başa bırakılmak mı istendi? Can alıcı soru şu: Rus uçağının düşürülmesiyle Türkiye’ye tuzak mı kuruldu?” diye sormuştu. 
Son olarak Aktroll de Rus uçağının düşürülmesinin tuzak ve Erdoğan’ı yıpratmaya yönelik olduğunu savunarak harekete geçti.

Aktroll hesaplarından atılan bazı tweetler şöyle:

-Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’a verilen yetki ve emir ‘Tehlike Varsa Vurulabilir’ ama kesinlikle ‘Vurun’ değil.
-Reis Hava Kuv.de başta org. Abidin Ünal olmak üzere pilotuna kadar bu kumpası hazırlayanlara #Hoşçakal diyecek
-Komutan Abidin Ünal, niyeti ne olursa olsun şu anda Liderimizi düşürdüğü bu durum hakkında açıklama yapıp, sorumluluk örneği göstersin.
-Abidin Ünal da kim oluyor ki Reis’e sormadan uçak düşürüyor!
✔Oyun yok
Milletimiz her daim devletimizin yanındadır!

-Hava Kuv Kom. Abidin Ünal “CB ve BB yi yıpratmaya hakkınız yok..Uçagi vurabilirsiniz demiş olsalar bile vurun demediler….neden vurdunuz”
-Abidin Ünal yaptığın işgüzarlık cezasız kalmaz onurun varsa İSTİFA ET!!! ya da Reis icabına bakar bekle ve gör!
-Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal Paşa askeri ve bürokratik rezalete imza atarak Reis’i, Hoca’yı ve ülkeyi zor duruma soktu. Nokta!

Meclis'te tansiyon yükseldi!

TBMM'nin dün yapılan oturumunda milletvekilleri arasında Kürdistan tartışması yaşandı. HDP'li vekil, Türkiye'deki belli bir bölüm için Kürdistan nitelemesinde bulununca ilk itiraz Meclis Başkanvekili'nden geldi.
HDP'nin Kürdistan çıkışı, Meclis'te tansiyonu yükseltti. HDP Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın Doğu ve Güneydoğu için kullandığı Kürdistan ifadesine Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın bu yanlış ifadeye derhal karşı çıktı.

Cumhuriyet'in haberine göre, TBMM Danışma Kurulu'nda uzlaşma sağlanamaması üzerine HDP, grup önerisini Genel Kurul'a taşıdı. Öneri üzerinde konuşan HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın konuşmasında kullandığı Kürdistan ifadesine AKPli vekiller karşı çıktı. Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın Başaran'ı uyararak, ülkenin belli bir bölgesi için farklı nitelendime yapılmasının doğru olmadığını söyledi.

BAŞARAN'IN İDİALARI
Başaran, duvarlara,"Türksen övün, değilsen itaat et" yazıları yazıldığını belirterek, "Bu topraklar üzerinde birçok halk var. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp 'Kürt halkı' dedi. Yapılanların araştırılması gerekiyor.
6 saat kaldığım evde bomba atarlara, silahlı taramalara maruz kaldım. Bugün burada konuşuyorsam tamamen şans eseridir çünkü bizim de hayatımıza kastedildi. Halk, sizin ırkçı, faşist, tekçi zihniyetinize karşı uygulamalarınızı kabul etmediği için bunlara maruz kaldı" diye konuştu.

Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, HDP'li Başaran'ı uyararak, "Bütün Meclisi ırkçı, faşist olarak niteleyemezsiniz. İçtüzüğe göre kaba ve yaralayıcı dille konuşamazsınız, temiz dille konuşmanızı istiyorum" derken, milletvekillerine de "içeriğine katılmasalar da kürsüye çıkan her hatibi dinlemelerini" istedi.

"ADAYLA VE DAĞLA KONUŞUYORSUNUZ"
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, öneri lehindeki konuşmasına, "Siyaseten bu kadar iki yüzlü nasıl olunabiliyor anlamak mümkün değil" demesine, AKP milletvekilleri tepki gösterdi. Ağbaba, AKP'yi kutlamak gerektiğini belirterek, "Duble yolları AKP yapıyor, PKK ile görüşmeyi devlet yapıyor. Yarattığınız öyle algılar var ki insan hayret ediyor. AKP hükümeti dünya tarihinde bir ilk yaptı. Ada ile dağla konuşabilen tek parti sizsiniz. Adayla konuşulur mu? Sizi kutluyorum, siz adayla ve dağla konuşan dünyada gelmiş geçmiş tek siyasi parti sizsiniz" diye konuştu.

BOSTANCI'DAN CHP'YE ELEŞTİRİ
Sataşma gerekçesiyle söz alan AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, CHP'li Ağbaba'nın kışkırtıcı dil kullandığını belirterek, "Bizi eleştirebilir ama hakaret etmek ancak zayıfların işidir. Kışkırtıcılık ancak kelimelerle başı hoş olmayan, söylemek istediklerini söyleme birikiminden yoksun olanların işidir" görüşünü ifade etti.

Yoksul çocukları okutan dernek yöneticilerine gözaltı!

Adana'da kenar mahallelerde fakir ailelerin çocuklarına ücretsiz eğitim veren derneğin yöneticilerine yönelik operasyon yapıldı.
Sabah saatlerinde Adana merkezli 4 ilde yapılan operasyonda, özellikle 'varoş' olarak tabir edilen kenar mahallelerde dershaneye gitme imkanı olmayan çocukları sınava hazırlayan derneğin yöneticileri gözaltına alındı. Adana'da şu ana kadar gözaltına alınan 10 kişi, (A.S., G.Ö., K.B., C.Y., M.A., T.G.Ö., İ.A., E.G., M.H. ve M.A.A.) adli tıp kurumunda sağlık kontrolünden geçirildi. Gözaltına alınan kişilerin ne ile suçlandığı bilinmiyor.
Derneğin verdiği kurslara katılanlar arasında TEOG'da bütün soruları doğru cevaplayarak Türkiye birincisi olan öğrenciler de vardı. Yüzlerce çocuğun hayalini gerçekleştiren derneğin faaliyetleri Adana genelinde büyük takdir toplamıştı.