Zaman Gazetesi Yazarı Ali Ünal, bugünkü köşe yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamalardan yola çıkarak bir yazı kaleme aldı.
İşte Ali Ünal'ın o yazısı:
Bugün müttefik olanlar yarın düşman olunca
Erdoğan,
bütün iktidar güç ve imkânlarını kullanarak Hizmet'e karşı yürüttüğü
savaşın sebebini açıklıyor: “Bana ihanet ettiler.” Demek ki, iktidar,
hattâ Türkiye demek, Erdoğan demek.
Ayrıca,
AKP'nin Yeni Türkiye'sinde bir pastaneden baklava çalan bir çocuğu
polis takip eder, yargı da cezalandırabilir; fakat hukuk AKP'nin
bakanlarına ve çocuklarına işletildiği zaman bu, ihanet olur. Oysa
hukuk, herkes içindir ve herkes, hukuk önünde eşittir. 17/25 Aralık'ın
ortaya çıkardığı tablonun çok azı bile hukukun hakim olduğu bir ülkede
ortaya çıktığında sorumlular istifa edip, hukuka teslim oluyorlar. Ama
“Yeni Türkiye”de bu, iktidarın başına ihanet oluyor.
Erdoğan, Hizmet müesseselerine çökülmesini de, “Halktan alınanı halka iade etmek.”
olarak niteliyor. O müesseseler, halktan alarak değil, halkın gönüllü
infakıyla, vermesiyle kuruldu. O halk, o müesseselere onlardan alınan
105 bin lira maaşlı kayyımlarla çökülmesini, iade değil, gasp olarak
niteliyor. Kaldı ki, bir işadamının tek bir gayr-ı hukukî işlemi
olmadan, “mükemmellik”le kazandığı servetinin üzerine çökmek, kimin
malını kime vermek oluyor?
Erdoğan,
Hizmet'le savaşını “kendisine ihanet”le açıklarken, gerçeğin tamamını
da söylemiş olmuyor. Çünkü Erdoğan, daha 2004 yılında Cemaat'i bitirme
kararına imza atmış; dershaneleri iktidara geldiğinden beri kapatma
niyeti taşıdığını da itiraf etmişti.
Fehmi Koru, 4 Mayıs 2009 tarihli yazısında, “Cemaat'in mübalâğalarla anılmasını, birilerinin Cemaat üzerinden ciddî hesaplaşma planları yapıyor olması”yla izah ediyordu. Erdoğan, söz konusu planlar gibi, sürekli kendisini de devirme planları içinde olmuş çevrelerle ittifak halinde, üzerinde yükseldiği Hizmet'e savaş açmakla, Hizmet'in asıl iyi niyetli desteğine ihanet etmiş olmuyor mu?
Fehmi Koru, 4 Mayıs 2009 tarihli yazısında, “Cemaat'in mübalâğalarla anılmasını, birilerinin Cemaat üzerinden ciddî hesaplaşma planları yapıyor olması”yla izah ediyordu. Erdoğan, söz konusu planlar gibi, sürekli kendisini de devirme planları içinde olmuş çevrelerle ittifak halinde, üzerinde yükseldiği Hizmet'e savaş açmakla, Hizmet'in asıl iyi niyetli desteğine ihanet etmiş olmuyor mu?
Erdoğan, Hizmet'le savaşını kazanıp, Hizmet'i bitirebilir mi?
Erdoğan, Allah'ı unutmuşçasına savaş veriyor; oysa akıbet, daima tâkvanındır. Erdoğan, bir ferd-i fâni; Hizmet ise sosyal-dinî-fikrî-ilmî-manevî bir akım; bu tür akımlar, hiçbir zaman bitirilememiştir ve bitirilemez. umhuriyet'in ilk çeyrek yüzyılında tek parti iktidarı, daha sonra askerî darbeler, Risale-i Nur'la, benzeri akımlarla hep mücadele etti. Sonuç?
Bir vatandaş anlatıyor: “Annem, Erdoğan'a toz kondurmuyordu. Derken, geçen ay bankadan çekiverdiğim yaşlılık maaşını 100 lira eksik verdim. Sebebini sordu. ‘Erdoğan, seçim masrafı olarak bu ay emeklilerin maaşından 100 lira kestirmiş.' dedim. Annem, bu defa, ne kadar beddua varsa Erdoğan'ın üzerine boca etti.” Erdoğan, 100 liraya dinini de, âhiretini de, ülkesini de satabilecek en çürük bir zemine, Hizmet ise dünya adına beklentisizlik ve “Hocaefendi'nin bir tebessümünü bütün servetime değişmem.” civanmertliği üzerine oturuyor. Russel, Gibbon gibi ilim ve düşünce insanları, Hıristiyanların Roma'yı dize getirmesini onlardaki ahlâk, fedakârlık, sabır, iffet gibi faziletlere, bilâhare Müslümanlar karşısındaki mağlûbiyetlerini ise bu faziletleri yitirmelerine ve Müslümanların bu faziletlere sahip olmasına bağlarlar. Hizmet, bu faziletlerle donanmıştır.
Erdoğan, kendi itiraflarıyla, bir mevkie 5 tane ehil eleman yetiştiremeyen 100 “Müslüman” vakıf üzerine; kamu malından, resmî ihalelerden beslenenler, devlet kapısını geçim kapısı görenler üzerine; 1995'te yüzde 22 ile iktidara getirdiği RP'yi 7 yıl sonra yüzde 2'ye düşüren bir zemine; Hizmet ise bir mevkie 100 tane dört dörtlük eleman yetiştirebilme ve bulunduğu her yeri hizmet fırsatı görme üzerine oturuyor.
Erdoğan, Allah'ı unutmuşçasına savaş veriyor; oysa akıbet, daima tâkvanındır. Erdoğan, bir ferd-i fâni; Hizmet ise sosyal-dinî-fikrî-ilmî-manevî bir akım; bu tür akımlar, hiçbir zaman bitirilememiştir ve bitirilemez. umhuriyet'in ilk çeyrek yüzyılında tek parti iktidarı, daha sonra askerî darbeler, Risale-i Nur'la, benzeri akımlarla hep mücadele etti. Sonuç?
Bir vatandaş anlatıyor: “Annem, Erdoğan'a toz kondurmuyordu. Derken, geçen ay bankadan çekiverdiğim yaşlılık maaşını 100 lira eksik verdim. Sebebini sordu. ‘Erdoğan, seçim masrafı olarak bu ay emeklilerin maaşından 100 lira kestirmiş.' dedim. Annem, bu defa, ne kadar beddua varsa Erdoğan'ın üzerine boca etti.” Erdoğan, 100 liraya dinini de, âhiretini de, ülkesini de satabilecek en çürük bir zemine, Hizmet ise dünya adına beklentisizlik ve “Hocaefendi'nin bir tebessümünü bütün servetime değişmem.” civanmertliği üzerine oturuyor. Russel, Gibbon gibi ilim ve düşünce insanları, Hıristiyanların Roma'yı dize getirmesini onlardaki ahlâk, fedakârlık, sabır, iffet gibi faziletlere, bilâhare Müslümanlar karşısındaki mağlûbiyetlerini ise bu faziletleri yitirmelerine ve Müslümanların bu faziletlere sahip olmasına bağlarlar. Hizmet, bu faziletlerle donanmıştır.
Erdoğan, kendi itiraflarıyla, bir mevkie 5 tane ehil eleman yetiştiremeyen 100 “Müslüman” vakıf üzerine; kamu malından, resmî ihalelerden beslenenler, devlet kapısını geçim kapısı görenler üzerine; 1995'te yüzde 22 ile iktidara getirdiği RP'yi 7 yıl sonra yüzde 2'ye düşüren bir zemine; Hizmet ise bir mevkie 100 tane dört dörtlük eleman yetiştirebilme ve bulunduğu her yeri hizmet fırsatı görme üzerine oturuyor.
Öyle
görünüyor ki, Erdoğan, Hizmet'le savaşını sürdüredursun, Hizmet'i tam
“Bitirdim!” dediği noktada, bu savaşta müttefiki, ama kendisini hep
devirme planları yapmış çevrelerin planları içinde boğulurken, elini
kurtuluş adına Hizmet'e uzatacak ama, kaderin hikmet ve adaleti, o eli
geri itecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder