30 Kasım 2015 Pazartesi

Yine Tır Yine Silah!

Aydınlık gazetesi, "Yine TIR, yine silah" manşetinde MİT ve Emniyet gözetiminde Türkiye'den ÖSO ve El Nusra'ya silah taşındığını ifade etti. Aydınlık gazetesi, MİT ve Emniyet'in gözetininde ÖSO ve Nusra'ya silah taşındığını içeren bir manşetle çıktı.

"Yine TIR, yine silah" manşetiyle çıkan gazete, "İnsani yardım adı altında, geçen hafta MİT ve Emniyet gözetiminde taşınan silahlar Türkmen Dağı bölgesine yuvalanan ÖSO ve El Nusra gibi cihatçı örgütlere ulaştı" iddiasında bulundu.

'ÇEÇEN VE UYGUR GRUPLARA SİLAH'

Manşette, şu ifadeler yer aldı: 

"Esad yönetimine karşı savaşan terör örgütlerine Türkiye üzerinden silah ve mühimmat yardımının sürdüğü öğrenildi. İnsani yardım adı altında, MİT ve Emniyet gözetiminde giden TIR'ların Çeçen ve Uygur kökenli gruplara ulaştırıldığı belirlendi. Bölgede yaşayan yurttaşlar, sevkiyatın terör gruplarına yapıldığını doğruladı: O çevrede Türkmen kalmadı. Bayırbucak Türkmenlerinin önemli bir bölümü, Gaziantep'te kurulan kampa yerleştirildi. Bir kısmı da sınırın sıfır noktasındaki kamplarda kalıyor. Geride kalanların sayısı çok az. Orada daha çok Çeçen ve Suriyeli olmayan yabancı terör grupları var."

 Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, MİT TIR’larındaki silah haberi gerekçesiyle tutuklanmıştı.

Aydınlık'ın manşeti şu şekilde:



MEDVEDEV'DEN FLAŞ TÜRKİYE AÇIKLAMASI!

Rusya Başbakanı Dmitry Medvedev Rusya Bakanlar Kurulu'na Türk iş sektörüne kısıtlayıcı önlemlerin amacını anlatmaları talimatını verdi.

Başbakan, "Onlar Türkiye hükümetinin politikasının ‘rehineleri’ oldular" dedi. Ayrıca Medvedev bu kısıtlamaların gereklilik halinde genişleyebileceğini bildirdi. Medvedev, "Türkiye garip bir tavır takınıyor. Yorumları gereksiz" dedi.


 

Kaynak Holding'in eski yöneticileri hakkında suç duyurusu!

Kaynak Holding'e Kayyım atanmasının ardından yapılan incelemede, şirkette "30 milyon lira" eksik olduğu yönündeki iddialar yargıya taşınıyor.
Kayyım atanan Kaynak Holding'in eski yöneticileri hakkında bugün bir suç duyurusunda bulunuldu. 
 
Kayyım atanmasının ardından yapılan incelemede, şirkette "30 milyon lira" eksik olduğu yönündeki iddialar yargıya taşınıyor. 
Suç duyurusu dilekçesinde 30 milyon liranın akıbetinin araştırılması, ulaşılabilmesi halinde de tedbiren el konulması talep edildi.
Holdingin yeni yönetimi tarafından atanan avukat Muhammed Hardalaç, 2 sayfalık suç duyurusu dilekçesini Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu.
Dilekçede sözkonusu paranın yurt dışına kaçırıldığı öne sürüldü. 
Dilekçede, eski Yönetim Kurulu Başkanı Naci Tosun, eski Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İzzet Akyar ve eski Yönetim Kurulu üyeleri Hasan Kahveci, Ali Akbulut ve Çetin Hakkı Şaşmaz ile savcılıkça re'sen tespit edilecek diğer şüpheliler hakkında dava açılması talep edildi.

Danıştay'dan bir dershane kararı daha!

Danıştay, “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen MEB’in dershaneleri kapatan genelgesi kanunilik ilkesine aykırı” dedi.
Danıştay, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararına rağmen dershaneleri 1 Eylül 2015 itibarıyla kapatan genelgesinin yürütmesini durduran kararın gerekçesini tamamladı.

AYM KARARINA DA AYKIRI
Danıştay 8. Dairesi, MEB’in valiliklere gönderdiği genelgenin yürütmesini durdurmuştu. Dairenin verdiği kararın gerekçesine Özgür Düşünce Gazetesi ulaştı. MEB’in genelgesinin kanunilik ilkesine aykırı olduğu vurgulanan gerekçeli kararda, AYM kararını etkisiz hale getirmeye dönük olduğu vurgulandı.

DÜZENLEME YAPILAMAZ
Danıştay kararında, MEB’in AYM’nin kararına aykırı olarak dershanelerin faaliyetlerinin engellenmesi şeklinde değil, mevcut faaliyetlerinin sürdürülmesine imkan tanıyan düzenlemeler yapabileceği kaydedildi. AYM’in iptal kararı sonrası düzenleme yetkisinin yasama organında olduğu, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, yürütme organı veya idare makamlarının yasama organının yerine geçecek şekilde aynı konuyla ilgili ilk elden düzenleme yapmasının mümkün olmadığı ifade edildi.

YAPILAN YETKİ GASBIDIR
Anayasa’nın 42. maddesinde öğrenim hakkının kanunla düzenleneceğinin vurgulandığı belirtilen gerekçede şöyle denildi: “Kurulduğu zamandaki yasal mevzuata uygun bir şekilde açılmış olan dershanelerin kapatılması ya da faaliyetlerinin sınırlandırılması konusunda idarece işlem tesis edilmesinin yetki gaspı sonucunu doğuracağı kuşkusuzdur.”

Mit Tırları Soruşturmasında 3 Tutuklama!

MİT TIR'ları soruşturması kapsamında iki general ve bir emekli albay tutuklandı
Adana ve Hatay'da MİT'e ait TIR'ların durdurulması soruşturması kapsamında  iki general ve bir emekli albay tutuklandı. Ankara Bölge Jandarma Komutanı Tümgeneral İbrahim Aydın, Tuğgeneral Hamza Çelepoğlu ve Emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu tutuklandı.
2 GENERAL HADIMKÖY ASKERİ CEZAEVİ'NDE
 Nöbetçi İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından haklarında tutuklama kararı verilen Tümgeneral Aydın ve Tuğgeneral Celepoğlu, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde işlemlerin tamamlanmasının ardından, gece yarısı saat 01.20'de askeri plakalı bir araçla Hadımköy Askeri Cezaevi'ne getirildi.
Emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu ise Silivri Cezaevi'ne konuldu.
"Selam Tevhid'de Kumpas'' soruşturması kapsamında, Ocak 2014'te Adana ve Hatay'da MİT'e ait tırların durdurulması eylemiyle ilgili savcılıkça ifadeleri alınan Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral İbrahim Aydın, Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ve emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu, tutuklanmaları istemiyle nöbetçi hakimliğe sevk edilmişti.

27 Kasım 2015 Cuma

Trakya'dan Güneydoğu'ya tank sevkiyatı!

Tekirdağ'dan demiryolu ile sevk edilen çok sayıda tank Gaziantep'e ulaştı. Tren garından çekicilere yüklenen tankların Silopi'de konuşlandırılacağı bildirildi.
Tekirdağ Mekanize Piyade Tugayı'ndan demiryoluyla sevk edilen 20 tank Gaziantep'e ulaştı. Tren garından çekicilere yüklenen MT-60 tankları, yoğun güvenlik önlemleri altında karayoluyla Silopi'ye hareket etti.

Öte yandan 3 günden bu yana Gaziantep'e batı illerinden gönderilen 60 tankın Doğu ve Güneydoğu'nun çeşitli bölgelerine konuşlandırılacağı açıklandı.
Sınır illerine diğer askeri birliklerden de tank sevkiyatları sürüyor.

Osman Özsoy yazdı!

Bayramdan önce ifadeye çağırdılar.
Üç yıl önce siyasi aktörün,“GEL HOCAM, BİTSİN ARTIK BU GURBET, OLSUN ARTIK VUSLAT, TÜRKİYE SENİ ÖZLEDİ” dediği ay, zekatımın bir miktarına mahsuben bir yere 20 dolar İFTAR BAĞIŞINDA bulunduğum için ifade verdim.
Yani, sadece Allah’a karşı hesap verilmesi gereken bir ibadet ifa edilmiş...
Herhalde ülke artık ya halifelikle, ya IŞİD, Boko Haram, Taliban türü bir zihniyetle falan yönetiliyor olmalı ki, Osmanlı’da bile sorulmayan “fitre-zekatını neden verdin” sorusu bu ülkede sorulur olmuş.
Fitre-Zekatı veren kişi, kendi inanç iklimi içinde  “burası verilebilecek yer diye” düşündüyse, bundan kime ne?
Bağışı yaptığı anda, ilgili yerin hukuki sorun teşkil eden bir yönü yoksa, bundan kime ne?
Kurban derilerini spor kulüpleri bile topluyor da, iftar yemeği için yapılan bağışı sorguya konuya yapmak da ne oluyor?
Kaldı ki yaptığım bağışı, dünyanın önemli bir ülkesinde, başkonsolosun da onur konuğu olarak katıldığı ve Türkiye’nin tanıtımının da yapıldığı iftar programlı etkinliğe, çok cüz’i de olsa bir katkım olsun diye göndermişim.
İfade sırasında sorulan otuza yakın soru var...
Hiçbiri konuyla ilgili değil...
İfadesi alınmış gibi olsun diye hazırlandığı belli.
En ilgili gibi görünüp, güya bundan belki bir iş çıkarabiliriz deyip konuyu bir yerlere bağlamak istedikleri soru şu;
“Fethullah Gülen’i tanıyor musun?”
Cevabım şu oldu;
“Bu soruyu yazan herhalde şaka yapıyor olmalı... Bu ülkede yaşayıp da böyle bir soruya muhatap olan kişi eğer tanımıyorum diye cevap verirse, iki şeyden biri muhakkak yapılmalı. Ya akli melekeleri yerinde olmadığı için TIMARHANEYE, ya da devlet görevlisine YALAN BEYANDA bulunmaktan HAPİSHANEYE gönderilmeli...”
Ne demek Fethullah Gülen’i tanıyor musun?
Bırakın Türkiye’deki halkı, dünya liderleri arasında bile tanımayan var mı?
Dünyanın dört bir yanında yabancılar düşüncelerini araştırmak için adına enstitüler kuruyor, dünyanın en saygın ödülleri kendisine takdim ediliyor.
Sayın Fethullah Gülen, günümüz siyasetçilerinin top peşinde koşturduğu yıllarda bile, vaaz, hutbe, sohbet, konferans gibi kasetleri toplamda milyonlar satan tanınmış bir din adamıydı...
Kaldı ki aynı soruları Milli Güvenlik Kurulu, Bakanlar Kurulu, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Askeri Şura gibi önemli kurumların üyelerinin ve tüm milletvekillerinin önüne bile koysalar, verecekleri cevaplar farklı çıkmaz.
Fethullah Gülen’i tanıyor musunuz sorusunun cevabı, bizim bilmediğimiz başka hangi kapıya çıkar ki? Buradan nereye varmak isterler?
“Fethullah Gülen’i tanıyor musun?” sorusu karşısında ifademde şunları da söyledim;
Tanımaz olur muyum? 32 yıldır medyanın içindeyim. Başta eski başbakanlardan Demirel, Ecevit, Erbakan, Çiller, Yılmaz, Akbulut, Gül olmak üzere, Türkeş ve Yazıcıoğlu dahil pek çok siyasetçinin, en çok da Başbakan Erdoğan’ın inanılmaz hayranlık ve hasretini dile getirdiği beyanlarından tanıyorum.
O kadar ki, bugüne kadar kimse kameralar ve milyonlar önünde GEL ARTIK dememişken, Erdoğan, BİTSİN BU GURBET, BİTSİN BU HASRET, OLSUN ARTIK VUSLAT SÖZLERİYLE, Sayın Gülen’i çok yakından tanıyanların bile, bir kez olsun sarf ettiğine şahit olmadığımız övgü dolu sözlerle kendisini davet etti. Bu ülkede yaşayıp Gülen’den bi-haber gibi davranmak gerçeğe uygun beyan olmayacağı gibi, tanımaktan dolayı suçlanmak da adil ve hakkaniyetli olmaz...” dedim.
Görebildiğimiz kadarıyla Fethullah Gülen, bildiğimiz aynı Fethullah Gülen.
Biz kendisinde bir değişiklik görmedik. Başkalarının kendisi hakkında düşüncesinde bir değişiklik olduysa, o da kendilerinin problemi diye düşünüyoruz.
17-25 Aralık’tan sonra pek çok canlı yayında şunu ifade ettim;
Bir kişinin, iki kişinin bir gecede aniden değişmesini ve farklı bir psikolojik boyuta geçmesini anlarım. Neticede sağlık sorunu herkes için geçerli... Her an her birimizin başına gelebilir. Ama milyonlarca kişi aniden savruluyor ve bir camia hakkında aniden farklı bir düşünce iklimine geçiyorsa, bunda bir problem var...
Yılbaşından bu yana elliyi aşkın şehre gittim. Gülen’le gönül bağı olanlarda 3 yıl, 5 yıl, 20 yıl öncesine göre çizgilerinde negatif anlamda bir değişiklik görmedim. Görseydim, onu da söylerdim...
Sayın Fethullah Gülen Türkiye’den ayrılalı 16 yıl 8 ay oldu.
Koca 17 yıl...
Gittiği yıl doğan çocuklar bu yıl üniversiteye başlayacak.
10 yaşında olan çocuklar şimdi 27 yaşında.
HİZMETE sempati duyduğu ifade edilebilecek insanların yüzde 80’i neredeyse kendisi gittiikten sonra akil ve baliğ olanlar, yani rüşde erenler...
Demek ki HİZMETE ilgi duymakla, kendisini görmek arasında bir bağ kurmak imkansız.. Kendisini görmeden tavsiyesi üzerine insanlık adına iyi olacağı düşünülen bir iyilik hareketine inanılıyorsa, Allah gecinden versin, bu dünyada olmadığında da bu ideale hizmet devam eder.
“Fethullah Gülen’i tanıyor musun?” sorusunun hukuki bir karşılığı yok, olsa olsa sosyal karşılığı var.
Kaldı ki, şimdilerde meydanlarda bir öfke ile bu işin tellallığını yapanlar, ellerini ovuşturarak kendilerine göre bir neticeye varmak isteyenler, ülkenin dört bir yanında gözaltına alınan insanlar kendisini bir kez bile görmemişken, kendileri yakın zamana kadar önünde diz kırıp oturan insanlardan oluşuyor...
Yıllardır bu insanları tanırım, ekranlarda konuşan önemli AKP’li siyasetçiler dışında, “Hocaefendi’nin bir emri, bir talimatı var mı, almaya gidiyorum” diyen hiç birine denk gelmedim. Siyasetçiler kendileri İTİRAF etsinler bakalım; Yanına gittiklerinde kendilerine bir talimatı olmuş mu? Eğer olmadıysa, hiç biri ortaya çıkıp, Gülen’in devleti paralel bir şekilde yönetme ve buna talip olma hevesi vardı iddiasında bulunamaz.
Açık bir şekilde yazıyorum; Şu an bu İYİLİK HAREKETİNE karşı yapılmakta olan işlem, bir SOSYAL SOYKIRIMDIR ve gelecekte bu şekilde anılacaktır.
Bu kadar büyük camia içinde yanlış yapanlar olmamış mıdır? Olabilir de...
Ama ortada dolaşan ve yandaş medyada dillendirilen iddialara bakıyoruz, görevini yaptığı için suçlanan insanlardan öte bir şey görmüyoruz.
İddialar her konuda olur. Kararı verecek olan yargıdır. Şu ana kadar kesinleşmiş hiçbir mahkeme kararı yoktur. Kimse bundan dolayı bir suçluluk duygusu hissetmesin.
Dün gece Can Dündar’ın MİT TIRLARI haberi nedeniyle tutuklandığı aynı dakikalarda, Rusya lider Putin, önceki gün vurduğumuz YARDIM KONVOYU değildi, radikal unsurlara silah sevkiyatı yapıyordu açıklaması yaptı. Şunu demek istiyorum; Şu an ülkede tartışma konusu olan pek çok olayı dünya da yakından takip ediyor. Süreç ve sonuçlarını da elbette takip edeceklerdir.
Sadece bir örnek vermek gerekirse, örneğin burada HAYIRSEVER diye ödül verilen kişinin İran’daki ortağı benzer işten İDAMLA yargılanıyorsa, iki uç noktada seyreden bu örneğin hiç mi ortası olmaz diye sormaz mı insan... Sanıyorum, uzak olmayan gelecekte tüm iddialar konusunda yargı hükmünü verecektir. Pek çok gerçeğin, ahiretten önce burada aydınlanmasını kim istemez?
Son olarak şunu ifade edeyim...
Yaptığınız hayır işlerinin ve HİZMETLERİN, Allah’ın hoşlanacağı, ülkenin de kural ve kanunları açısından hukuki sorun teşkil etmeyen ve insanlık açısından da yararlı işler olduğuna inanıyorsanız, tuttuğunuz yoldan,sırf fanilerin korkutma çabaları nedeniyle vazgeçmeyin.
Allah’ın yapmamızdan hoşlanacağına inandığımız şeylerden kullardan korkarak vazgeçmek, Allah’tan mı çok korkuyoruz, kuldan mı sorusunu da beraberinde getirir.
Aklımın erdiği kadarıyla, yapılan işlerde bir yanlışlık görmedim. Oğulları, kızları, gelin ve damatlarına bakarak, HİZMETİN yetiştirmeye çalıştığı insan profili konusunda kendileri de bireysel hükümlerini verebilirler.
Yargının konusuna giren işler konusunda ise, zaten bekleyip göreceğiz.
Kimse şimdiden peşin hükümlü olmasın, kimse kimseyi peşinen mahkum etmesin. Adil olan da budur.
Öyle hayırlı bir dönem geliyor ki, bugünleri yaşatanlara teşekkür bile etmek isteyeceksiniz. Merhum demişti, dersiniz...

Hilal Kaplan Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğunu kabul etti!



Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül tutuklandı.
Biliyoruz ki, bu siyasi bir karar ve cezaevinde olmalarının tek nedeni gazetecilik yapmak.
Şimdi…
Gelin görün ki, yandaş yazar Hilal Kaplan böyle düşünmüyor!
Ve aynen şöyle diyor Twitter’dan:
“Can Dündar'ı Snowden & Assange ile kıyaslamak bir bakıma haksızlık. Zira onlar gerçek dokümanları sızdırdı, Dündar açık açık yalan haber yaptı.”



 
 Bir anlığına Hilal Kaplan’ın “doğru” bir tespit yaptığını düşünelim.
Kaplan diyor ki; Assange gerçek dokümanları sızdırdı.
Kimi kastediyor?
Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ı.
Peki…
Madem, Assange gerçek dokümanları sızdırdı…
Örneğin:
Ne vardı, Assange’ın sızdırdığı Amerikan kriptolarında?
Tarih: 30 Aralık 2004.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman imzalı kriptoda “Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğu”  yazıyordu.
Evet…
Hilal Kaplan haksız değil.
Wikileaks kriptolarının gerçek olduğunu ABD de kabul etmişti.
Kaplan Can Dündar’ı “eleştireyim” derken, bu gerçeği bir kez de kendisi itiraf etti.

 

Kaynak Holding'e bağlı 12 şirkette arama

Kaynak Holding'e bağlı 19 şirket, bir vakıf ve bir derneğe atanan kayyımların tespit ettiği 12 şirkette daha arama yapılmasına karar verdi.
Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine sözde "Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması" bünyesinde faaliyet gösterdiği iddiasıyla, Kaynak Holding'e bağlı 19 şirket, bir vakıf ve bir derneğe atanan kayyımların tespit ettiği 12 şirkette daha arama yapılmasına karar verdi.

Rus uçakları Türkiye sınırını vurdu!

Rus uçakları Türkiye'nin Suriye sınırındaki Reyhanlı'nın karşısında bulunan İdlib'e bağlı kasabayı vurdu: 5 ölü, 10 yaralı
Türkiye’nin Suriye sınırındaki Reyhanlı ilçesinin karşısında bulunan İdlib’e bağlı Maarat el Numan kasabasının Rus uçakları tarafından vurulması sonucu beş kişi öldü,10 kişi yaralandı.
DHA’nın haberine göre, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin karşısındaki Suriye’nin İdlib iline bağlı Maarat el Numan kasabasına dün akşam saatlerinde Rusya’ya ait uçaklardan iki füze atıldı.
Yerleşim yerlerine isabet eden füzeler nedeniyle insanlar, yıkılan binaların enkazlarının altında kaldı. Halk, saldırıdan sonra enkazın altında kalan ölü ve yaralıları çıkarmak için seferber oldu. Suriyeli yerel kaynaklar füzeli saldırıda beş kişinin öldüğünü, 10 kişinin de yaralandığını belirtirken; enkazın altından çıkarılan yaralılar otomobil ve kamyonetlerle hastanelere taşındı.
KIZILDAĞ TEKRAR TÜRKMENLERİN ELİNDE
Öte yandan yoğun çatışmaların yaşandığı bölgedeki Kızıldağ tepesine tekrar Türkmen güçleri hakim oldu.
İHA’nın haberine göre, Lazkiye yakınlarında bulunan Bayırbucak bölgesindeki Türkmen dağlarının en stratejik tepelerinden Kızıldağ’ı dün sabah saatlerinde yoğun füze ve top atışlarından sonra ele geçiren Rusya destekli Suriye rejiminin unsurlarını gece Türkmen güçler ablukaya aldı.
Bölgeye Lazkiye’den takviye gönderen Esad rejimine ait 20 araçlık konvoyun Türkmenler tarafından imha edildiği ve Suriye unsurlarına ait iki tank ile bir uçaksavarın ele geçirildiği öne sürüldü. Yaklaşık altı saatlik çatışmanın ardından Türkmenler neredeyse Kızıldağ’ın tamamına hakim oldu.
REJİM TEKRAR BOMBALAMAYA BAŞLADI
DHA, Kızıldağ tepesini kaybeden rejim askerlerinin saat 10.30 sıralarında saldırıya geçerek bölgeyi top atışına tuttuğunu bildirdi.
Patlama sesleri Hatay’ın Yayladağı ilçesinden de duyuluyor.
Son günlerde rejimin karadan, Rusya’nın havadan saldırılarına maruz kalan Kızıldağ, rejim ve muhalifler arasında sık sık el değiştiriyor.
Türkiye’ye beş kilometre mesafedeki Kızıldağ, bölgedeki en yüksek dağ olması nedeniyle stratejik önem taşıyor. Kızıldağ, Türkiye sınırına 500 metre mesafede bulunan bölgenin en doğu ucu olan Yamadı’ya kadar atış üstünlüğü sağlıyor. Rejim güçleri bu tepeyi tam olarak ele geçirirse Kızıldağ’dan Yamadı’ya kadar on Türkmen köyünü topçu atışıyla vurabilir.

Nefret operasyonunda skandal gelişme

Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘makul şüphe' iddiasıyla yürütülen soruşturmada yaşanan hukuksuzluklara ve skandallara bir yenisi daha eklendi.
Gözaltına alınan 7 öğretmen ve 3 ev hanımı iki günlük gözaltıdan sonra önceki gece geç saatlerde tutuklandı. Manisa 2. Sulh Ceza Hakimi Murat Işık'ın izinli olmasından dolayı tutuklama kararını, nöbetçi olan 5. Asliye Ceza Hakimi Oktay Tabur verdi. Daha önceki bir operasyonda aralarında başörtülü kadınların da bulunduğu kişilere kelepçe taktırdığı için açığa alınan Manisa İl Emniyet Müdürü Tayfur Erdal Ceren'in, gözaltına alınan 10 kişinin adliyeye sevk edilmeden önce başsavcının odasından çıkması ve adliye koridorlarında görülmesi, tutuklananların ailelerinin üzüntüsü daha da artırdı.

Polis, Öğretmenler Günü'nde Şehzade Mehmet Eğitim Kurumları'na bağlı okullara, ‘makul şüphe' gerekçesiyle eşzamanlı baskınlar düzenleyip öğrencilerin gözü önünde 7 öğretmeni gözaltına aldı. Bir ev hanımı Manisa'da evinden, bir ev hanımı Trabzon'dan, bir öğretmen de Aydın'dan getirtilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan 7'si öğretmen ve 3'ü ev hanımı 10 kişi, önceki gün gece Manisa 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Öğretmenler Günü'nde yapılan bu operasyon, geride hukuksuz uygulamalar ve bunların olumsuz sonuçlarını bıraktı. Gözaltına alınan kişilerin İl Emniyet Müdürlüğü'ndeki ifade alma süreleri uzatılarak, mağduriyetleri artırıldı. Serbest kalması beklenen öğretmenler ve 2 ev hanımı için gece geç saatlerde tutuklama kararı çıktı.

Manisa 2. Sulh Ceza Hakimi Murat Işık'ın izinli olması, tutuklama kararını, nöbetçi olan 5. Asliye Ceza Hakimi Oktay Tabur'un vermesi, ailelerin kafalarında soru işareti bıraktı.

MESLEKTAŞLARI TESELLİ ETTİ 
Soruşturma kapsamında, Şehzade Mehmet Eğitim Kurumları'na bağlı okullara eşzamanlı baskınlar düzenlenip öğrencilerin önünde gözaltına alınan Kadın öğretmenler S.S. ve H.Ö., erkek öğretmenler E.K., İ.D., A.D., M.Y., F.S.B. ve Aydın'da görev yapan M.S.K. ile ev hanımları H.K. ve K.A., Manisa 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Kararı, gözaltına alınan kişilerin avukatları açıkladı. Manisa Adliyesi'nde kararı bekleyen öğretmenlerin aileleri, meslektaşları ve sevenleri, tutuklama karşısında büyük üzüntü yaşadı, gözyaşlarına boğuldu. Aileleri, tutuklanan öğretmenlerin meslektaşları teselli etti.

‘Göstermelik' görevden alma tescillendi
Manisa'daki polis baskınlarında yaşanan hukuksuzluklar, başörtülü kadınların çocuklarının gözleri önünde kelepçelenmesiyle başlamıştı. Türkiye'de infiale yol açan bu skandal uygulamadan sonra kamuoyundan gelen yoğun tepki üzerine Manisa İl Emniyet Müdürü Tayfur Erdal Ceren görevinden uzaklaştırılmıştı. Değişik çevreler tarafından bu görevden alınma işleminin göstermelik olduğu ileri sürülmüştü. Öğretmenlerin adliyeye sevk edilmelerinden önce Ceren'in başsavcının odasından çıktığı ve koridorda gezdiği görüldü. Bu da iddiaların doğru olduğunu gözler önüne sermiş oldu.

Gözaltında bile sınava girecek öğrencilerini düşündü
Manisa'daki ‘nefret operas-yonu'nda öğrencilerinin önünde gözaltına alındıktan sonra tutuklanan rehber öğretmen Hediye Önderoğlu, öğrencilerinden kendisi için üzülmemesini istedi. Hediye öğretmenin tutuklanmadan önce meslektaşı tarafından öğrencilerine iletilmek üzere söylediği sözler ise yürekleri dağladı. Önderoğlu'nun meslektaşı tarafından öğrencilerine iletilmesi için söylediği mesaj şöyle: “Lütfen öğrencilerime söyleyin, çok üzülmesinler. Onlarla çok yakında görüşeceğimize ve tekrar derslerimize devam edeceğimize inanıyorum. Ben onlara üniversite sınavı için gerekli dokümanları verdim. O dokümanları iyi takip etsinler ve derslerine iyi çalışsınlar. Onları çok seviyorum. Benim için ve bütün arkadaşlarımız için dua etsinler.”

26 Kasım 2015 Perşembe

Rus kanalları sıfırlama tapesini yayınladı!

17 Aralık yolsuzluk operasyonun başlamasının ardından dönemin Başbakanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmeleri Rusya televizyonlarında yayınlandı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonun başlamasının ardından dönemin Başbakanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmeleri Rusya televizyonlarında yayınlandı.

Sınırı ihlal etti gerekçesiyle Türk jetleritarafından düşürülen Rus uçağı ardından Putin sert açıklamalarda bulundu.


Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiğini ifade eden Putin, Erdoğan'ı kızdıracak bir hamlede daha bulundu.


"BENİM KRİPTOLU TELEFONLARIMI DİNLEDİLER"


17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonu'nun başladığı gün, dönemin Başbakanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'ın konuşmalarından oluşan tapeler dün Rusya televizyonlarında yayınlandı.

Hatırlayacak olursak; Erdoğan "Benim kriptolu telefonlarımı dinlediler" diyerek 17 Aralık tapesini reddetmemiş, doğruluğunu bizzat kendi ifadeleriyle onaylamıştı.

İşte Rusya TV'sinde tapelerin yayınladığı o andan bir kare...

Fuat Baran yazdı!

Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesi , hem dünya da , hem de Türkiye’de yeni bir döneme girildiğinin ilk adımıydı.
NATO ve özellikle ABD, uzun zamandır Rusya’nın kimseyi takmaz ve dinlemez bir şekilde yaptığı hamlelere karşı ilk defa Türkiye’yi kullanarak bir durdurma hamlesi yaptı.
Önce Gürcistan’da sonra, Ukranya’da ve en son Suriye’de Rusya’nın meydan okumaları ve yapılan uyarı ve tehditlere aldırmadan, yaptığı eylemlere karşı, AB ve ABD genellikle sert söylemlerde bulundu ama fiili bir eyleme girişmedi.
Bu hal Rusya,yı ve özellikle Putin’i daha da cesaretlendirdi ve bir adım sonrası hesaplanamaz eylemler yapabilecek başıboş bir mayın haline getirdi. Dünya özellikle Ukranya konusunda, Rusya’nın yaptıkları karşısında çaresizliğini ve acziyetini adeta ilan etti.
Dünya Rusya’ya cezayı sadece ekonomik alanlarda verebildi. Bu yaptırımlar da, dünyada petrol fiyatlarının düşürülmesi ve bunun sonucunda Rusya’da gerçekleşen devalüasyonlarla kendisini gösterdi.
Ancak bunun böyle gidemeyeceğini gören ABD ve NATO , Putin gibi kontrolü zor bir tehlikeye karşı , Putin karakterinde olan ama kontrolü adına elinde çok sayıda kozu bulunan Erdoğan’ı kullanmaya karar verdi.
Kişilikleri ve politikaları birbirine benzeyen bu ikili, kafa kafaya tokuşturularak bir denge sağlanmaya çalışılacak. Bu tokuşmada NATO ve ABD’nin Erdoğan’ı desteklemesinin tek şartı var, o da, her denileni yapmasıdır. Yani denileni yapıp, itiraz etmediği sürece Erdoğan’ın bilinen suçları görülmezden gelinecek ve Türkiye’de yaptığı kanunsuz ve hukuksuz icraatlere ses çıkarılmayacak.
Bu garantiyi aldığına inanan Erdoğan, bundan sonra, Rus uçaklarını düşürmüş ve Rusya’ya ders vermiş bir lider olarak, düne nazaran daha da kuvvetlenmiş durumda. Batıda kaybolan itibarı ve kaale alınmama sorununuda, mülteciler ve Rusya’ya karşı kullanılan koz olmanın kendisine verdiği değerle halledecektir.
Bundan sonra Obama daha fazla arayacak, randevu vermeyen Avrupa liderleri randevu vermeye başlayacak ve belki , olan bunca hukusuzluklara ve demokrasiden uzaklaşmaya rağmen, AB ile müzakereler göstermelikte olsa, yeniden başlayacak ve hız kazanacaktır.
İşte böyle bir güce ulaşan Erdoğan, ülkede çok ciddi baskı ve zulümlere hız verip devam edecek ne yazık ki.
Bunlar dan başlıcaları
1- Cemaate yöneelik baskılar daha da artacak.
Cemaatin TV ve Gazetelerine el koyma ve uydudan indirme yapıldı bugüne kadar. Bundan sonra, kalan cemaat kurumlarına da kayyımlar atanması ve bu kurumların içlerinin boşaltılması ve çalışanlarının işten çıkarılarak mağdur edilmesine devam edilecek.
2- Basına yönelik sansür ve muhalif seslerin susturulmasına devam edilecek.
Özellikle sosyal medya ve muahlif haber sitelerine yönelik kapatmalar başlayacak. Şuan gazete ve dergi olarak Erdoğan, tüm muhalif sesleri susturmuşa benziyor. Kalan bir kaç tane muhalif gazeteye yönelikte, bazılarına terör soruşturması, bazılarına hakaret davası, bazılarına halkı kin ve düşmanlığa teşvik gibi sudan bahanelerle operasyonlar yapılacak.
Bazı ensesi kalın ve cılız sesle muhalif gibi duran yayın gurupları da, havuzumsu hale getirilecek ve onların da çok cılız çıkan sesleri kesilecek.
Burda en büyük kıyım ve operasyon, haber sitelerine yapılacak diye tahmin ediyorum. Özellikle muhalif olan belli başlı haber sitelerine kapatma cezaları verilecek ve susturulacak.
Twitır ve Facebook gibi sosyal medya platformları tam bir kapatma olmasada, çok kolaylıkla popüler olan ve binlerce takipçisi olan hesaplar engellenecek ve kapatılacak.
3-Cemaatteki iş adamları ve çalışanlara ve gönüllü olarak yardım ve destekte bulunanlara yönelik , baskı, sindirme, tehdit, vb. Eylemler artacaktır.
Ellerinde eskiden beri bulunan, sayıları binlerle ifade edilen listelerde ki insanlar gözaltına alınıp bazıları tutuklanacak.
İşadamları, maliye ve devlet imkanlarıyla baskı altına alınıp biat etme yada kapatılma seçeneklerinden birine zorlanacak.
Cemaat okullarına polis baskınları devam edecek ve sonunda tümden okulların kapatılması adına bir eyleme girişilecektir.
Cemaate yakın özel üniversiteler, değiştirilen YÖK kanunuyla, kayyımlar atanacak ve bununla ele geçirilecek. Burda çalışan personel kıyıma uğrayacak ve işten çıkarmalar olacak.
Evet biliyorum çok karanlık bir tablo çizdim.
Ama ne yazık ki olacak olanlar bunlar gibi görülüyor.
Bunlar nasıl engellenebilir peki.
1- Edoğan batıya verdiği sözleri tutmaz ve yan çizerse batı Erdoğan’ı devre dışı bırakmak adına, bu yapılan anti demokratik eylemlere karşı ses çıkarır ve yaptırımlarda bulunur.
2- Çok büyük bir ekonomik kriz olur ve hükümet bu krizi yönetemez ve bir boşluk olursa halk tepki verir ve Erdoğan zayıflar.
3- İŞİD ile Erdoğan arasındaki karanlık ilişkiyi gündeme getiren Rusya , bunda istediği etkiyi yapar ve dünya kamuoyu bu konuya odaklanırsa, ABD ve AB Erdoğan’ı bu baskılara karşı koruyamaz ve Lahey yolunu gösterir. Bu da Erdoğan’ın istediği gibi ülkede at koşturmasını engeller.
4- İç kamuoyunda, muhalefet partilerinden bir beklentim yok ama, halk olarak bizler muhalif tutumumuza devam eder ve geçmişte, birbirinin canını yakan kesimler, bu acılarını geride bırakarak, birlik olursa ve bu kuvvetli bir ses olursa, Erdoğan buna karşı geri adım atmak zorunda kalır.
Evet durum çok iç açıcı görülmüyor.
Tüm kesimler olarak ciddi bir devlet şiddetiyle karlı karşıyayız.
Çok sayıda insan yurtdışına gitmek zorunda kalabilir bu süreçte.
Çok sayıda insan zulüm görecek.
Çok sayıda insan, düşüncesi ne olursa olsun farketmez acılar yaşayacak.
Bundan ancak
Birlik olarak
İnanarak
Pes etmeyerek
Mücadele ederek baş edebiliriz.
Belkide bu baskılar , bunca parçalanmış olan bu milleti, tekrar bir araya getirecek ve kaybettiğimiz birliğimizi bu süreçle kazanacağız.
Allah hepimize yardım etsin.

Tarık Toros yazdı!

MOSKOVA - Türkiye pek farkında değil. Moskova’da kriz Putin’in “sırtımızdan bıçaklandık” çıkışının ardından an be an tırmandı.

Televizyonlar olağanüstü yayın yapıyor.

Antalya görüntüleri eşliğinde tur iptalleri ekranlarda dönüyor.

İlk günkü soğukkanlı yaklaşımdan eser yok artık.

**

Türk işadamları “dönsek mi” diye düşünüyor.

Bırakın doğalgaz ticaretini, her türlü alışveriş kesilebilir.

Vizesiz seyahat bitebilir.

**

Pazartesi akşamından beri Moskova’dayız.

30’dan fazla Türk markasının 700’den fazla mağazası var.

Sadece turizm ve ticaret değil, kültürel ve yaşamsal tüm alanlarda boykot ve ambargolar gelebilir.

**

Keşke…

Türkiye, “yaptık ama niye yaptık” açıklamaları ile kendini Birleşmiş Milletler’e, NATO’ya anlatmadan önce…

Rus muhataplarına ulaşmayı deneseydi.

Rus Başbakan Medvedev’in “Türkiye IŞİD teröristlerini koruyor. Bazı Türk yetkilileri IŞİD petrolünden çıkar sağlıyor” sözleri yenir yutulur değil.

**

Türkmenleri savunma tezinin dünyada karşılığı yok.

Kaldı ki bu tez samimi değil:

Ankara, Uygur Türkleri katledilirken…

IŞİD, Irak Türkmenlerini topraklarından sürerken hiçbir girişimde bulunmadı.


**

Çabuk unutuyoruz.

Üç hafta önce, Rus yolcu uçağı

Mısır’da düşürüldü, 224 kişi öldü.

Sabır testinden bahsediliyor ya…

Karşımızda, Hazar Denizi’ndeki savaş gemilerinden Ortadoğu’daki IŞİD mevzilerine balistik füze atabilecek kapasitede bir süper güç var.

**

Rus uçağını düşüren ilk NATO üyesi olduk.

“Üzgünüz” demek ne kadar telafi edecek, hep beraber göreceğiz.

Doğu Perinçek, Eşref Aydoğmuş'a konuştu!

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Rotahaber'den Eşref Aydoğmuş'a konuştu. Röportajın bugün yayınlanan 1. bölümünde, Rus uçağının düşürülmesi ve Türkiye’nin dış politikasına dair konular yer alıyor.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i, partisinin Taksim’deki binasında ziyaret ettik; ülke gündeminden dış politikaya kadar birçok konuyu konuştuk. Röportajın bugünkü bölümünde, Rus uçağının düşürülmesi ve Türkiye’nin dış politikasına dair konular yer alıyor.

RÖPORTAJIN 1. BÖLÜMÜ:

*İki gün önce sınırda Türk jetleri tarafından bir Rus uçağı düşürüldü malumunuz. Bu konudaki değerlendirmelerinizle başlayalım isterseniz...

Rus uçağının düşmesinden en çok kim zarar gördü? Tayyip Erdoğan. Tayyip Erdoğan, iki gün öncesine kadar zafer kazanmış, oyunu yüzde 50’ye çıkarmış, iktidarını sağlamlaştırmış bir konumdaydı. İki günde ne oldu Tayyip Erdoğan? Şuanda Türkiye’nin başında bir bela konumuna düştü. Bu da gösteriyor ki, bu uçağı düşürenler Tayyip Erdoğan’ı hedef alıyor. En ağır zararı ona verdiler. Onunla birlikte Türkiye büyük zarar gördü ama sonuç itibariyle AKP iktidarı kendisini pekiştirmiş gibi gözükürken 1 Kasım seçimleriyle, bugün 25 Kasım, 24 gün içinde çok ağır bir yara aldı. Bir iktidar ancak bu kadar hızlı yıpranabilir. İki günde yıprandı.

Çünkü Rusya, Türkiye’nin güvenliği bakımından çok gerekli bir ülke. Ekonomimizi geliştirmek bakımından gerekli bir ülke. En büyük iki ticaret ortağımızdan biri. Turizmimiz, ihracatımız, tarım zenginliklerimiz, sanayimiz vs. Burada çok ağır darbe yedi Türkiye. Tabi bu arada Tayyip Erdoğan ve hükümetinin itibarı çok ciddi sarsıldı.

Bir hükümet herhalde kendisini böyle ateşe atmaz. Bu uçağın düşürülmesinin arkasında kim var diye sorduğum zaman, kimler kaybetti sorusunu hemen masaya koyarım. Kaybeden, Tayyip  Erdoğan ve hükümet.

Seçimden çok güçlü çıkmış bir Tayyip Erdoğan, şimdi yaralı bir Tayyip Erdoğan. Ve yaralı bir hükümet. Kim yapmış? Demek ki bu işin arkasında bana göre, Tayyip Erdoğan’ı devirmek isteyen ve Rusya ile Türkiye’nin arasını açmak isteyen kuvvetler var.
 
*Dünkü açıklamanızda da; ‘Bu, ülkenin bütünlüğüne kasteden bir olay” dediniz…

Türkiye ile Rusya’nın arasını açarsanız, Türkiye’nin bütünlüğü tehlikeye girer. Türkiye’nin bütünlüğünü nasıl sağlayacaksınız? Suriye, İran, Irak, Azerbaycan, güneyimizdeki bize benzeyen komşularımızla güvenlik ve ekonomi alanında işbirliği yaparak sağlayacaksınız.

İkincisi, Rusya, Orta Asya, Türk Cumhuriyetleri ve Çin gibi Türkiye’nin toprak bütünlüğü konusunda bizim yanımızda olan ülkelerle birlikte olacaksınız. Şimdi, Rusya ile Türkiye’nin arasının açılması, PKK’nın çok sevineceği bir olay. PKK şu anda göbek atıyor.  PKK bitiyordu, gidiyordu, şimdi birden bire hem Suriye’nin, hem Rusya’nın dostluğunu kazanma fırsatı ele geçirdi.

 KENDİNİ GÜÇLÜ HİSSEDEN BİR HÜKÜMET İKİ GÜNDE BAŞ AŞAĞI GİTTİ
 
*Davutoğlu bugün grup toplantısında “Bayırbucak tarafına saldırılar yoğunlaşması üzerine, bu husus bir kez daha vurgulanmış, her türlü tedbirin alınacağı belirtilmiş, silahlı kuvvetlere talimatlar tarafımca verilmiştir.” dedi.

O genel bir talimat vermiştir, ama Rus uçağının düşeceğini bilmeyebilir, öngörmeyebilir. Bakın şimdi yalvarıyor Rusya’ya Davutoğlu. Yani bir hükümet başkanı, Türk jetleri tarafından Rus uçağının düşürülmesini ister mi? Bunun sonuçlarını nasıl kaldıracaklar? Kendini çok güçlü hisseden ve kamuoyu önünde kuvvet kazanmış bir hükümet iki günde pat diye baş aşağı gitti.

Ayrıca, ‘sınır güvenliğimiz koruyun’ talimatı demek ki eksik bir talimat. Ben Başbakan olsam, şu talimatı veririm; “Bizim stratejik müttefiklerimiz vardır; Rusya gibi, Suriye gibi. Onlarla bizim başımızı belaya sokacak ve aramızı keskinleştirecek eylemlerden dikkatle sakınmak gerekir.” Siz talimatı böyle verirseniz isabetli olur. Tehdit nereden geliyor bize? Güneyimizde Amerika ve İsrail bir koridor açmak istiyor. Biz ona Amerika-İsrail koridoru diyoruz. Barzanistan’dan Doğu Akdeniz’e kadar uzanan bir koridor açmak istiyor. Türkiye, güneyinde o koridoru bozmak üzerine odaklanacak. Ona yoğunlaşacak. Talimat böyle verilir.

Bizim sınır güvenliğimiz demek, kürt koridorunu bozmak demek. Kürt koridorunu bozan her şey Türkiye’nin yararınadır, Kürt koridorunu kuvvetlendiren her şey de zararınadır. Şimdi ne oldu? Bu olay, Türkiye ile Rusya ve Suriye’nin arasını açtığı için o Kürt koridorunun kurulmasına hizmet etti. Amerika’nın işine geldi. Bu olaydan yararlanan Amerika, kaybeden Türkiye.

*Obama’nın da açıklamaları oldu, Türkiye’ye destek veren…

Obama “Türkiye’nin savunma hakkı var” diyor ama o da aslında kendisini ele veriyor. Kışkırtmaya devam ediyor. Türkiye ile Rusya ilişkilerinin bozulmasına yönelik açıklamalar onlar.

Hükümet bu olayla çok kan kaybetti. Bana sorsanız, bu hükümet en kısa zamanda nasıl baş aşağı gider diye, işte böyle derdim. Bakın bu çizgide gitsin, yıkılır. Rusya düşmanı bir hükümet Türkiye’nin başında kalamaz.


*Şuan “Rusya dostumuzdur, çok önemli ortağımız” şeklinde açıklamalar gelmeye başladı hükümet kanadından…

Geri adım atıyorlar işte şuan. Rusya düşmanı bir hükümet, Türkiye’nin başında kalamaz. ‘Kimliğini bilmiyorduk’ falan, yalan. Putin, Tayyip Erdoğan yönetimini çok ağır suçladı ve ellerinde kanıtlar olduğunu söyledi.

Bundan sonra hızla Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi gerekir. Stratejik bir müttefiktir Rusya. Onun için benim önerim; hükümet ne yapıp edip Rusya ve Suriye ile yapıcı ilişkiler içine girmeli. Hem Esad’la, hem Putin’le.
 
HÜKÜMETİN ESAD YÖNETİMİ İLE TEMASLARI BAŞLADI

*Esad’la diyaloğa gidilecek mi sizce önümüzdeki süreçte?

Bir takım temaslar başlamıştı bundan 20-25 gün önce. Suriye hükümeti ile Türkiye Dışişleri Bakanlıkları arasında bir takım görüşmeler başlamıştı. Bundan da tabi çok rahatsız oldu Batılı güçler. Özellikle Amerika.

Türkiye, Suriye ile işbirliği yapmak zorunda. Bu, kaçınılmaz bir şey. Hem terörü ortadan kaldırmak için, hem de ekonomik alanda. Çünkü Suriye ile işbirliği, Irak ve İran’la da işbirliği anlamına geliyor. Suriye, İran, Irak, Rusya bir blok. Siz bunlara düşmanlık yaparak Türkiye’de ayakta kalamazsınız. Bakın, bu bloğa düşman olan bir parti Türkiye’de ayakta duramaz. Hele iktidardaysa yıkılır. Açık söyleyeyim. Bu düşmanlığı sürdürürse Tayyip Erdoğan, yıkılacaktır. Türkiye bunları sırtında taşımaz.
 

Can Dündar ve Erdem Gül'e tutuklama talebi!

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, haklarında yaklaşık 5,5 ay önce başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın daveti üzerine sabah saat 10.45'te İstanbul Adliyesi'ne geldi.
Burada ifade veren Can Dündar ve Erdem Gül, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.
ADLİYEDE DESTEK İÇİN TOPLANILDI
Dündar ve Gül'e, çok sayıda meslektaşı  ve CHP Milletvekilleri Mahmut Tanal, Enis Berberoğlu, Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu'nun aralarında bulunduğu çok sayıda kişi destek verdi.

İFADE VERMEDEN ÖNCE AÇIKLAMA YAPTILAR

İfade vermeden önce adliye önünde basına açıklama yapan Can Dündar, "Biliyorsunuz MİT tırlarında silah taşındığına dair yaptığımız haberden dolayı bir soruşturma yürütülüyor. Bizzat Cumhurbaşkanı'nın şikayetçi olduğu bir soruşturma bu" dedi. "Gazeteciliği, halkın haber alma hakkını, kamuoyunun hükümet yalan söylüyorsa bunu bilme hakkını savunmaya geldiklerini" dile getiren Dündar, "Hükümetlerin hiçbir şekilde illegal yollara sapmaması gerektiğini göstermeye, kanıtlamaya, bunun savunmasını yapmaya geldik" dedi.




"BU SIR DEVLETE AİT BİR SIR MI?"

Cumhurbaşkanı'nın bu durumu kendi kişisel davası olarak ele aldığını, "Takipçisi olacağım" dediğini söyleyen Dündar, Cumhurbaşkanı'nın tek başına şikayetçi olmasının nedenini bilmediğini söyledi. Dündar, "Bu sır devlete ait bir sır mı? Kendi şahsi sırrı mı? Bunu da herhalde bu soruşturma gösterecek" dedi. Casuslukla suçlandıklarını ve Cumhurbaşkanı'nın "Vatana ihanet" dediğini belirten Dündar, "Bizler casus değiliz, hain değiliz, kahraman değiliz. Bizler gazeteciyiz. Burada yapılan şey de baştan sona gazetecilik faaliyetidir" diye konuştu. Cumhurbaşkanı'nın iddialarına ilişkin haklarında iki kez müebbet istendiğini belirten Dündar, olayın bu çapta büyümesini anlayabildiğini, çünkü ortada bir suçüstü olduğunu söyledi. Dündar, "Suçüstü yakalanmış bir hükümet var. Bunun yarattığı bir panik var. Bu anlaşılabilir birşey. Ama bütün bu soruşturma sürecinin bu paniği daha da büyüteceğini düşünüyorum. Bunu uluslararası boyuta taşıyacağını ve bize de burada gizli ibaresi altında yapılan silah ticaretini, insan ticaretini belgeleme ve bütün dünyaya kanıtlama şansı vereceğini düşünüyorum" dedi.

"ASIL SUÇLULARI DEĞİL, SUÇU ORTAYA SERENLERİ SORUŞTURMA KONUSU YAPTILAR"

Cumhurbaşkanı'nın önceki gün "Silah taşınsa ne olur taşınmasa ne olur" ifadesinde bulunduğunu söyleyen Dündar, "Ben de aynı şekilde yayınlansa ne olur yayınlanmasa ne olur diyorum" dedi. TIRlar için önce gıda yardımı dediklerini, sonra içinde silah çıktığını, bunun da Türkmenlere gittiğini söylediklerini hatırlatan Dündar, "Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş 'Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu' açıklamasını yaptı. Herhalde bizim soruşturmamızda gelip tanıklık yapacaktır. Bugünkü hükümet adına o sözünü tekrarlayacaktır diye düşünüyorum" diye konuştu. Dündar, "Türkmenler'in de bize gelmediğini söylemeleri üzerine bu kez asıl suçluları değil, bu suçu ortaya serenleri soruşturma konusu yaptılar" dedi.

"DEVLET BİR ŞEY YAPIYORSA MİLLETİN BUNU BİLMEYE HAKKI VAR"

Can Dündar, bir gazetecinin "Rus uçağının düşürülmesinin ardından MİT tırlarının, Türkmenler'e gittiği yönünde yapılan iddianın tekrar gündeme getirildiği gün ifadeye çağrılmasını nasıl değerlendirdiğini" sorması üzerine ise "Hikmet diyelim. Biliyorsunuz bazı tırlar tekrar bombalandı Rus uçakları tarafından. Devlet birşey yapıyorsa milletin bunu bilmeye hakkı var. Çünkü bu devlet bizim devletimiz. Ve biz de gazeteci olarak milet adına kamuyu denetlemekle görevliyiz. Bu kez karşılarında hemen sinmeye hazır gazeteciler yok. Bu kez kararlılıkla bu işi takip edecek, dik duracak, sonuna kadar arkasında duracak gazeteciler var" diye konuştu.

"HALK TEHLİKE ALTINDAYSA GAZETECİ BUNU YAZMAKLA GÖREVLİDİR"

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül de, "Gazeteci aynı zamanda, eğer ülke tehdit ve tehlike altındaysa bu tehlikeyi halka bildirmek zorundadır. Geriye doğru dönersek, Suruç katliamı ve Ankara katliamı var. Bu haberler biraz da bununla ilgili haberler. Dolaysıyla halk tehlike altındaysa gazeteci bunu yazmakla görevlidir" diye konuştu.

Açıklamanın ardından Can Dündar ve Erdem Gül, ifadelerini vermek üzere adliyeye girdiler. Dündar ve Gül, saat 11.20 sıralarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İrfan Fidan'ın odasına alındılar. Bu arada savcının odasının bulunduğu 5. kattaki koridor gazetecilere kapatıldı.  
Adliyede demokrasi nöbeti

4 AYRI SUÇLAMA
MİT TIR’ları haberi, Cumhuriyet Gazetesi’nde “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle 29 Mayıs tarihinde yayımlanmıştı.
Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, bu haber hakkında “Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme”, “Siyasi ve askeri casusluk”, “Gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “Terör örgütünün propagandasını yapma” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldığını bir basın açıklamasıyla duyurmuştu.
ŞİKÂYETÇİ: ERDOĞAN
Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet ve Dündar'dan kişisel  olarak da şikayetçi olmuştu. Cumhurbaşkanı dilekçesinde, “Devletin menfaatlerini gerçeğe aykırı görüntü ve bilgileri yayınlamak suretiyle hedef alan şüphelinin bu eylemi kesinlikle gazetecilik olarak değerlendirilemez” denilmiş ve Dündar’ın bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet ve 42 yıl hapsi cezası ile cezalandırılması istenmişti.
KİRLİ OPERASYON
Bu haberden 2 hafta sonra da Erdem Gül’ün “Kirli Operasyon” başlıklı haberi yayınlanmış, orada da IŞİD bayrağının dalgalandığı Atme kampına nasıl cihatçı taşındığı, görüntülerle belgelenmişti. Haberde cihatçıları taşıyan otobüs şoförlerinin ifadelerine de yerverilmişti. Gül, 12 Haziran’daki haberinde de Erdoğan’ın yok dediği silahların, Jandarma Genel Komutanlığı laboratuvarında yapılan inceleme raporunu yayımlamıştı.

Rusya Ekonomi Bakanı Açıkladı!

"Türk Akımı doğalgaz projesinde de bazı kısıtlamalar olabilir"
Rusya Ekonomi Bakanı Aleksey Ulyukayev, "Türkiye ile serbest ticaret bölgesi için yapılan hazırlıkları durdurmak zorundayız" açıklaması yaptı. UIukayev, "Türk Akımı doğalgaz projesinde de bazı kısıtlamalar olabilir" ifadesini kullandı.
Ulyukayev ayrıca, Türkiye’ye uygulanacak tüm yaptırımların Dünya Ticaret Örgütü’nün normlarına uygun olacağını ve Akkuyu nükleer santrali projesinin de yaptırımlar dahiline alınabileceğini söyledi.
Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanı Ulyukayev daha önce de “Türkiye’ye karşı alınabilecek ekonomik tedbirlerden biri, Türk ürünlerinin Rusya limanları ve hava sahasına girişinin yasaklanması olabilir” demişti.

KAYYIM ORADA DA KIYIMA BAŞLADI !

Kayyımlar, Kaynak Holding'de 17 kişinin işine son verdi. Kayyımların, holdinge bağlı 21 şirketin genel müdürünün istifasını istediği, çalışanlara da mobbing uyguladığı iddia edildi.
Zaman gazetesinin haberine göre; binanın güvenlik görevlilerinin değiştirildiği, holdingin bütün kat ve odalarında polislerin çalışanların yanından ayrılmadığı öğrenildi. Holding'e ait 21 şirkete geçen hafta hukuksuz bir şekilde kayyım atanmıştı. Kayyımlardan İmran Okumuş, holdingin yönetim kurulu başkanlığına getirildikten sonra ilk iş olarak yönetim kurulu başkan ve başkan vekiline herkesi işten çıkarma yetkisi verilmişti. Holdingde sebepsiz yere işten atılan çalışanların özlük haklarının verilmeyeceği, kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmeyeceği ifade edildi. Kayyımların yeni işçi alımlarına başladığı iddia edildi. İşe alınan kişilerin AKP gençlik kollarında aktif rol alanlar olduğu öne sürülüyor. Öte yandan, Koza İpek Holding'e atanan kayyım da Bugün gazetesi reklam servisinden 9 kişinin işine son verdi. İşten çıkarılan 9 kişiye, “İpek Medya Grup yönetim kararıyla kayyım olarak atanan ve yönetim kurulu yetkisi kullanan heyetimize karşı, tutum, davranış ve yazışma yoluyla gerçekleştirdiğiniz nedeniyle sözleşmeniz 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/2 maddesi gereğince haklı nedenle feshedilmiştir.” şeklinde yazılı belge verildi.

Manisa'da Öğretmenler Günü'nde gözaltına alınan 7'si öğretmen, 10 kişi tutuklandı!

Manisa'da polisin Öğretmenler Günü'nde düzenlendiği nefret operasyonunda gözaltına aldığı 7'si öğretmen, 10 kişi tutuklandı. Öğretmenler Günü'nde 7 öğretmenin öğrencilerinin gözleri önünde gözaltına alınmasına Manisa Baro Başkanı Ali Arslan sert tepki gösterdi: “Yedi öğretmen, cezalandırılmak için öğrencilerin gözü önünde gözaltına alındı. Bu itibarsızlaştırmayı onaylamıyoruz. Bunun kamuoyunda da kabul görmediğini görüyoruz.”
Manisa'da Şehzade Mehmet Kurumları'na önceki gün düzenlenen Nefret Operasyonunda aralarında 7 öğretmenin de bulunduğu 10 kişi gözaltına alındı. Öğrencilerin önünde gözaltına alınan kadın öğretmenler S.S. ve H.Ö. ile ev hanımı H.K. ve K.A. ile erkek öğretmenler E.K., İ.D., A.D., M.Y. F.S.B. ve M.S.K., dün adliyeye çıkarıldı. 10 kişinin tamamı hakkında tutuklama kararı verildi. Kararı, gözaltına alınan kişilerin avukatları açıkladı. Başsavcılık tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan Ü.G.D.'nin ifadesi ise hamileliğinden dolayı raporlu olduğu için evinde alındı.
Manisa Adliyesi'nde çıkacak kararı bekleyen öğretmenlerin aileleri, meslektaşları ve sevenleri tutuklama kararı karşısında büyük üzüntü yaşadı. Öğretmenlerin aileleri ve sevenleri gözyaşlarına boğuldu. Aileleri, tutuklanan öğretmenlerin meslektaşları teselli etti. Tutuklanan öğretmenlerden birinin avukatı, çıkışta ailelere yaptığı açıklamada, "Hepsi tutuklandı. Bir hafta içerisinde itirazımızı yapacağız. Hepinize geçmiş olsun. Tutuklanma gerekçesi olarak 'teröre finans sağlama ve terör örgütü üyeliği' gösterildi." dedi.

Tepki çeken operasyona Manisa Barosu da karşı çıktı. Baro Başkanı Ali Arslan, Öğretmenler Günü'nde 7 öğretmenin, öğrencilerinin önünde gözaltına alınmasına tepki gösterirken, öğretmenlerin itibarsızlaştırılmak ve cezalandırılmak istendiğini söyledi. Arslan, baro olarak bu yapılanı onaylamadıklarını ve kamuoyu tarafından da kabul görmediğini belirtip özetle şunları söyledi:
OKULDA GÖZALTI, CEZALANDIRMAK İÇİN
“Dün (önceki gün) 24 Kasım Öğretmenler Günü'ydü. Hem öğrenciler açısından hem de öğretmenler açısından çok güzel bir gündü. Hepimizin öğretmeni var. Bu operasyonun yapılış şeklinde de öğretmenlerin, okuldan öğrencilerin gözü önünde gözaltına alınması, daha işin başlangıcında cezalandırma yönteminin seçilmesi anlamına geldiğini düşünüyoruz.
KAMUOYUNDA KABUL GÖRMÜYOR
Bundan daha önceki süreçlerde yapılan operasyonlarda da birçok kişi gözaltına alınmış, tutuklanmış, yıllarca cezaevinde kalmış, mahkemeler o kişiler hakkında ömür boyu hapis cezaları vermiş ama devamında hakimlerin değişmesiyle bu kişilerin beraat ettiğini gördük. Telafisi mümkün olmayan zararlar verilmişti o kişilere. Ailesi yıkılmıştı, intihar edenler olmuştu. Şimdi aynı şekilde şüpheli durumunda olan bu kişilerin, belki savcılık aşamasında salıverilecek olan ya da sorgu hakimliğinde salıverilecek olan, yargılamada beraat edecek kişilerin kamuoyu önünde, bu şekilde çalıştıkları okulda öğrencilerin önünden alınarak itibarsızlaştırılmasını Manisa Barosu olarak onaylamıyoruz. Kamuoyu tarafından da kabul görmediğini görüyoruz. Kaçacak olsa her durumda kaçma ihtimali olan kişilerdi. Delillerin büyük bir kısmının zaten toplandığı belirtiliyor, bir delil karartmanın söz konusu olmadığı söyleniyor. Bu anlamda aciliyetin 24 Kasım Öğretmenler Günü sabahı, öğretmenleri öğrencilerin gözü önünden almak olmadığını düşünüyorum.”

24 Kasım 2015 Salı

Putin: Sırtımızdan bıçaklandık


Putin'den düşürülen Rus uçağına ilişkin ilk açıklama geldi. Rusya Devlet Başkanı, "Rus uçağının Suriye’de düşürülmesi olayı terörle mücadele çerçevesinin dışına çıkıyor. Sırtımızdan bıçaklandık" diye konuştu.

Rus askeri uçağın düşürüldüğü haberlerinin ardından konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, uçağın Türkiye sınırına 4 km uzaklıkta Suriye topraklarında düşürüldüğünü belirtti. Putin ‘Sırtımızdan bıçaklandık' açıklamasında bulundu.
Putin'in açıklamalarından satırbaşları...
Rus pilotlar kimseyi tehdit etmiyordu.
Rus savaş jetleri Türk sınırından 4 km ötede Suriye hava sahasında düşürüldü.
Büyük miktarda petrol militanlar tarafından Türkiye'ye geçiriliyor.
Jetlerimizin düşürülmesi Türkie-Rusya işliikilerinde önemli sonuçlara neden olacak.
Türkiye sanki Rusya uçağını kendi kendine düşürmüş gibi davranıyor.
Ürdün Kralı Abdullah ile görüşmesi sırasında konuşan Putin, Rusya'nın uçağın düşürülmesi hadisesini dikkatli bir şekilde araştıracağını ve bu olayın Türkiye-Rusya ilişkileri için ciddi sonuçlarının olacağını kaydetti.
Putin, Rus uçağının Türkiye, Rusya ve ABD arasında imzalanan Hava Olaylarını Önleme Anlaşması'na rağmen düşürüldüğüne dikkat çekti.

Yonca Kaya Şahin: Fethullah Gülen teslim olsun!

Sayıları kırka ulaşınca artık kendilerini gizlemeyeceklerdi. Rahatlıkla “biz müslüman olduk” diyeceklerdi.

Hz. Muhammed peygamberliğini ilan edince ona ve inanlarına Mekkelilerin tepkisi çok sert olmuştu...

İnanan müslümanlara çeşitli zulümler reva görülüyordu...
Zulüm bazen güneşte üzerine taş koyup bekletme, bazen ata bağlayıp sürükleme bazen de ekonomik boykot oluyordu...

Bütün bunlara rağmen İslamı seçenlerin sayısı artmaya devam ediyordu.

Artan zulümden kaçmak isteyenler Peygamber Efendimize gelip Mekke'den başka yere gitmek için izin istemişlerdi.

İlk olarak Habeşistan'a hicret etti inananlar...
Ama O kaldı...

Zulüm ve baskıları artarak devam ediyordu. Medineli Müslümanlar ve kendisinden önce Medine'ye hicret edenlerin istek ve ısrarı üzerine Hz. Muhammed yanında Hz Ebubekir ile Medine'ye hicret etti...

Onun hicreti İslamın inkişafı için önemli bir dönemeç olacaktı...


Bütün hayatı ümmeti için timsal olan Peygamberin hicreti de sünnet elbette...

Şimdilerde "Fethullah Gülen Türkiye'ye dönsün" söylemi moda oldu. Bir ara da "cemaat özeleştiri yapsın" modası vardı. Onun gibi...


O çağrıları da iyi niyetli bulmamıştım, şimdi Gülen dönsün diyenlerin de iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum.

Hocaefendi 28 Şubat zulmü yaşanırken de hedefteydi. Şimdilerde "siz hiç o zaman bedel ödemediniz" diyenler arasında idamla yargılananlar olduğunu hatırlamıyorum nedense.
Benim aklımda idamla yargılanan, manşetlerdeki isim olarak sadece Gülen var nedense...

Ve sonrasında Amerika'ya gitti...


Orada, çok sevdiği ülkesinden uzakta olduğu için hüzünlü olduğunu biliyorum... Ama bir fedakarlık yaptı ve orada kaldı...

Henüz "gökten ne yağdı da yer kabul etmedi" iltifatları, "Gurbet bitsin" çağrıları yapılmamıştı. Herkes Hocaefendinin döneceğini konuşuyordu...


Hizmet camiası içinde de Hocaefendi artık döner diye beklentisi hakimdi. Ama Allah var ben hiç istememiştim. Buraya dönerse üzüleceğini düşünmüştüm nedense... Öyle öngörüleri falan olan bir insan değilim. Sadece histi benimki...

AKP zulmü artarak devam ediyor. Hukuk ayaklar altına alınarak üstelik. Kendilerine göre bir hukuk sistemi inşa ederek. Temel insani haklar yok sayılarak...

Can ve mal güvenliği tehdit altında cemaat mensuplarının...

İktidarın güç gösterisi artarak devam ediyor. Herkesin cumhurbaşkanı olduğu iddiasındaki Erdoğan ise cemaatle mücadelesinin öncelikle hukuk içerisinde olduğunu söyledi. Sonra söylediğinden kendisi de memnun kalmamış olacak ki “Attığımız bazı özel adımlar var ki, onlara çok farklı geleceği yaşatacak” diye kendi kendini tashih etti...

Ülkedeki hukukun, kamu düzeninin teminatı olması gereken cumhurbaşkanı, vatandaşların bir kısmını açıktan tehdit ediyor. Elbette bu durum hukuk devleti kaidelerine aykırı... Ama artık hukuk işlemediği hatta anayasa bizzat iktidar mensuplarınca ayaklar altında çiğnendiği için kimsenin hukuk güvenliği kalmadı...

Suriyelilere kucak açmakla övünüyoruz. Zalim iktidardan kaçanlara bir tabak sıcak çorba verdiğimiz, prefabrik konutta barındırdığımız için gurur duyuyoruz kendimizle. Hem öyle üç beş de değil. Neredeyse üç milyon Suriyeli iç savaştan, zalim yöneticiden, can ve mal güvenliğinin olmadığı ülkesinden kaçarak Türkiye’ye geldi... Dilenci olma pahasına hem de. Aç ve açıkta kalma pahasına...

Hal böyle iken ülkenin cumhurbaşkanı ülkesinin vatandaşına “tahmin bile edemeyecekleri” eziyetleri vaad ederken Fethullah Gülen neden geri dönsün?

Gitme imkanı olan neden Türkiye’de kalsın..

Ali Babacan kabinede yok!


64. Hükümet belli oldu. Davutoğlu’nun, hazırladığı kabine listesini Cumhurbaşkanı Erdoğan onayladı. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı’na ise Mehmet Şimşek getirildi.
Adı Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı için geçen 2 isimden Cumhurbaşkanı Erdoğüan’ın damadı Berat Albayrak Enerji Bakanlığına getirilirken, Ekonomiden Sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan kabinede yer almadı.
İşte kabinede yer almayan bakanlar:
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam,
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce,
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan