"AK Parti'nin 7 Haziran'da uğradığı ağır yenilginin pek çok sebebi var. Uzun bir liste hazırlamak hiç de zor değil. Listenin en başına kibir yazmak, oradan iz sürmek gerekiyor ki öz eleştiri yapılabilsin. Yoksa, erime devam eder, çözülme hız kazanır…"
İlk seneler ortaya konan performans neredeyse toplumun tamamında bir takdir hissine dönüştü. Demokratik dünyadan alkış aldı AK Parti. Ne var ki referandumdan yüzde 58'le rekor bir halk desteği alıp zaferle çıkınca güç zehirlenmesi yaşadı. Külhanbeylik moda oldu. Kabadayılık genel bir üsluba dönüştü. En uzak daireden en yakın halkaya kadar herkes azarlandı, aşağılandı, tartaklandı.
Ve yüzde 50'lerden yüzde 40'lara varan çöküşün başlangıcı. Şayet 7 Haziran'dan ders çıkarılmazsa AK Parti daha da eriyecek. Başarısızlık mercek altına alınmalı ve derin bir muhasebe yapılmalı. Mesela öteden beri AK Parti'ye destek veren vicdan sahibi insanlara sormak gerekiyor: Bu çağda Saray inşa etmek nereden çıktı Allah aşkına! Yüz senedir demokratik dünyanın neresinde saray yapılmış ki sen “devletin ihtişamı” gibi uydurma bir bahaneyle debdebenin, şaşaanın altında eziliyorsun? İslamî de değil insanî de. Maliye bakanlığı yapan kişinin 3 milyar 300 milyon lira tutan makam araçlarına “çerez parası” demesini hangi “İslamcı”nın midesi kaldırabilir? Diyanet İşleri Başkanı'nın makam aracı üzerine sarf edilen kibir dolu laflar hem o saygın makama zarar verdi; hem o “müsrif” görüntüyü teşvik edenlere. Bir AK Parti yetkilisi de çıkıp “Her bakana bir özel uçak alınmalı” deyiverdi. Halktan kopunca böyle oluyor demek ki! Yatlardan, katlardan, villalardan, gemilerden bakınca “mustazafîn” görünemiyor artık…
Peki ya onca zulüm! Genç bir bürokratın bir madenciyi tekmelemesinden bir milletvekilinin bir kuaförü tokatlamasına kadar köprünün altından çok sular aktı. Ve vatandaş bunaldı. 10 puanlık düşüşle tek parti dönemi fiilen sona erdi. Kibir cezasız kalmadı. Egolar yerle bir oldu. Halk emaneten verdiği oyları geri aldı. Şaşkınlığa da gerek yok taşkınlığa da. Olacağı buydu çünkü…
AK Parti gereken dersi çıkardı mı?
Pek de ibret almış gibi gözükmüyor bazı yetkililer. Mesela daha düne kadar “çözüm süreci”nin müzakerecisi durumunda olan Yalçın Akdoğan'ın Kürtleri aşağılayan sözlerinden halen kibir damlıyor. “Dağdan gelip bağdakini kovmak” lafı tastamam bir gurur heykelidir. Dağdan gelen kim? Bağda duran kim? Hele adamın biri var; dehşet! 17 bin faili meçhul cinayetin simgelerinden biri olan “Beyaz toros arabaları” hatırlatarak şimdilerde IŞİD'cilerin kullandığı ‘Pikaplardan bahsediyor. Yani Kürtleri öldürmekle tehdit ediyor. Şimdi milletvekili seçilen bir şarkıcı arkadaş “Bakkalı, manavı, berberi, kasabı koalisyon hükümetini çoktan kurmuşlar.” diyor, halkı aşağılıyor. En ayıbını yılların “Hayrettin Hoca”sı yapıyor ve AK Parti'ye oy vermeyenlere “ırgat” diyor. İnanılır gibi değil! Yakışıyor mu size bu sözler Hayrettin hoca! Bir zamanlar AK Parti'ye oy verdiği için insanlara “bidon kafalılar” denirdi, “göbeğini kaşıyan adam” diye hitap edilirdi ve toplumun bir bölümü bu tarz laflarla aşağılanırdı. Şimdilerde “Siyasal İslamcılar” benzer bir yolu tercih ediyor ve insanları küçümsüyor. Sebep? Bir partiye oy vermedikleri için. Yazık ki ne yazık! Ayıp ki ne ayıp!
Kibrin sonu hezimettir! Kim olursan ol, hangi maskeyi takarsan tak, bir kere yakanı kaptırdın mı kibre, sonun yakındır. Ya tövbe eder Rabb'e yönelir, O'nun yarattığı ‘eşref varlık'a saygı duyar, zulmü bırakır adalete sığınırsın; ya da her gün biraz daha gözden düşerek köpürtülmüş benliğinin hiçliği altında ezilir, şeytanlara maskara olursun. Tercih senin, tercih hepimizin…
Antidemokratik kanunlar AK Parti için işletilirse
İç güvenlik yasası tam bir felaketti. O yüzden AK Parti dışındaki partilerin tamamı karşı çıktı bu demokrasi karşıtı yasaya. Döve döve geçirildi Meclis'ten. MİT yasası faili meçhul hadiselere kapı aralıyordu; itirazlara aldırış edilmedi ve Meclis'teki çoğunluk sayesinde yasa çıkarıldı. Sulh Ceza Hâkimlikleri İstiklal Mahkemeleri'nin fütursuzca hortlatılmasıydı. Erdoğan'ın “taşları döşüyoruz” lafından sonra ihdas edilen Sulh Ceza Hâkimlikleri “tabii hakimlik” kuralına da aykırıydı, evrensel hukuk kurallarına da. İtirazlara aldırış edilmedi; yasalaştırıldı. Nasıl bir zulme dönüştüğü herkes tarafından görüldü. “Makul şüphe” yasası bağırta bağırta kanunlaştırıldı. “Müsadere” zulmüne kapı açan yasalar “Meclis çoğunluğu” kavramının hoyratlığı ile kılıfına uyduruldu, torba yasalarla da antidemokratik kanunlara geçit verildi.Daha saymaya gerek var mı? AK Parti'nin öncü kuvvetleri 2071'e kadar tek başına iktidarda kalacaklarına inanıyordu ve ne kadar antidemokratik uygulama varsa hepsini devreye soktu. Utanç verici bir U dönüşü ile MGK, siyasette yeniden belirleyici rol üstlendi, anayasanın önüne geçirilmeye çalışıldı. Kırmızı Kitap saçmalığı ile adaletin mekanizmaları altüst edilmeye çalışıldı. “Paralel yapı” diye bir safsata üretildi ve kanunda tanımı bile bulunmayan bir kavram uydurularak halkın bir kesimi ile mücadele başlatıldı. Sözlü talimatlar yağdırılarak savcılara, hâkimlere, polis şeflerine suç işletildi.
Ve 7 Haziran! Halk, artık tek başınıza hükümet kuramayacağınıza hükmetti. O vahşi kanunlar çıkarılırken hukuk dışı uygulamalar keyfî bir şekilde despotlukla bürokrasiye yaptırılırken hep şunu söylüyordu ehl-i vicdan: “Empati yapın! Bu kanun ve uygulamalar başka bir iktidar döneminde size karşı, başka cemaatlere, başka partilere, sosyal gruplara vs. karşı da uygulanabilir. Ölçüden, adaletten ayrılmayın…” Bu makul tavsiyeleri hiç dinlemedi öfkenin esirleri. Empati yapacak durumda değildi nefretin zebunları!
Peki şimdi neredeyiz? Bugün yeni bir hükümet gelse ve yaptığınız yasaları size karşı uygulasa ne hissedeceksiniz? Mesela kurduğunuz vakıflara, açtığınız okullara, işlettiğiniz üniversitelere, inşa ettiğiniz düşünce kuruluşlarına, yaptığınız hayırlara vs. “paralel yapı” deseler kendinizi nasıl savunacaksınız? Zorla çıkardığınız antidemokratik kanunlarla sizi maznun ve mahkûm etseler “Biz ne haltlar karıştırmışız, ne korkunç yasalar çıkarıp ne feci uygulamalar yapmışız” diye dizlerinizi dövecek misiniz? Ya medyanız! Hani yalan ve iftira makinesine dönüşmüş ve robotlaşmış; robotlaştıkça insanlıktan çıkmış propaganda aletleriniz! Sizin başkalarına yaptığınız baskı, zulüm ve sansürü başka bir hükümet size yapsa onurlu bir duruşu nasıl sergileyeceksiniz? Utanmayacak mısınız? “Ektiğimizi biçiyoruz.” diyecek misiniz?
‘Oh olsun! Kendi düşen ağlamaz' demiyorum. Hukuk herkese lazım. Kötücül ve intikamcı bir kibirle yaptığınız zulmün, o zulmü bizzat planlayıcılara bile dönmesini istemem; zira zulüm zulümle yıkanmaz. Ne var ki zalimler için empati vakti gelmiştir. Vahşice kullandığınız devlet mekanizması korkunç bir zulme dönüşmüştü; bundan dolayı bin kez pişmanlık duymanız gerekiyor. Hiç olmazsa bugün!
PANORAMA
“Kırın kapıyı alın” diyordu dönemin müsteşarı Efkan Ala. Kanun nizam tanımıyordu. Sonra İçişleri bakanı oldu, anayasaya aykırı alışkanlıklarına devam etti, yasaları ayaklar altına aldı. “Paralel” paranoyasını o yönetti; kimi zaman McCarthy'ye rahmet okuttu adeta. 7 Haziran seçimlerinden sonra derin bir sessizlik oldu; Erdoğan bile 4 gün ortada görünemedi. Göründüğünde de “ego” aleyhine konuştu… Pekala “kırın kapıları” diyen Beyefendi nerede? Ona sorulacak çok soru var, konuşacağı çok şey olmalı…Bugünkü zulüm 28 Şubat'ın devamıdır diyoruz; ama Parti'li dostlara meramımızı anlatmakta zorlanıyoruz. 28 Şubat'ın sembol ismi Orgeneral Çevik Bir itiraf etmiş ve demiş ki: “28 Şubat MGK kararları ile bugün AKP'nin yaptıkları aynı.” Paşa bir de Genelkurmay'a başvuruda bulunmuş ve Batı Çalışma Grubu gibi bir komisyonun MGK'da kurulup kurulmadığını sormuş. Genelkurmay “Devlet sırrı” demiş. 2004'teki MGK da Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının imza attığı MGK kararlarında “cemaat”e karşı alınan korkunç kararlar orada duruyor. Yani? 28 Şubat devam ediyor; ne acıdır ki o zulüm muhafazakâr iktidar eliyle yapılıyor...
KAOS PLANI'nın ne olduğu artık aşikar. Halkın 7 Haziran'da verdiği kararı içine sindiremeyenler bir yandan “AKP'siz koalisyon olmaz.” deyip koltuğu terk etmiyor; diğer yandan “erken seçim” deyip yeni bir senaryo üzerinde çalışıyor. Erken seçimde sahneye sürülecek senaryo belli: HDP'nin terörle bağına vurgu yapacak kanlı eylemler, ekonominin dip yapması, çatışmalar, suikastlar vesaire ile “Bak işte koalisyon ihtimali bile istikrarsızlaştırıyor” mesajı vermek. Bu saatten sonra hiçbir kaos planı “milli irade”yi sarsamaz. Aksini düşünen kendine zarar verir…
http://www.herkulhaber.net/genel/kibrin-sonu/5589/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder