Rusya
Dışişleri Bakanlığı Resmi Temsilcisi Mariya Zaharova, Norveç'te
yayınlanan 'IŞİD'in Türkiye'ye petrol sattığı'na ilişkin rapor sonrası
Erdoğan'ın istifa etmeye gerçekten hazır olup olmadığını öğrenmek
istediğini söyledi.
Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre Zaharova şu açıklamayı yaptı:
"Rusya
bilindiği üzere teröristlere petrol sevkiyatını kesmek için önlemler
alıyor. Bu alanda diğer ülkelerle aktif işbirliği yapmak istiyoruz. Kısa
süre önce Türkiye'nin IŞİD'den petrol satın aldığının ispat edilmesi
halinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın istifa etmeye hazır
olduğunu söylediğini hatırlatmak isterim. Erdoğan Paris'teki İklim
Değişikliği Zirvesi'nde gazetecilere 'Böyle birşey ispat edildiği anda
ben bu makamda durmam' demişti. Kesinleştirmek için soruyorum, o makama
ne oldu?"
İdeal Haber
Son dakika haberleri tarafsız doğru yalansız haber. Gündem,ekonomi,siyaset,magazin,spor haberleri.
24 Aralık 2015 Perşembe
SP'li Erbaş'tan gündeme oturacak Mavi Marmara iddiası!
Saadet
Partisi Genel İdare Kurulu üyesi Fethullah Erbaş, hükümetin İsrail ile
yaptığı Mavi Marmara pazarlığını eleştirdi. En büyük pazarlığın olayın
kapatılmasıyla ilgili olduğunu söyleyen Erbaş, "Mavi Marmara'nın rantı
bitti, pazarlık başladı" dedi.
Hükümetin İsrail ile yaptığı görüşmelerin yankıları sürüyor. Pazarlık iddialarına bir tepki de Saadet Partisi'nin önemli isimlerinden Genel İdare Kurulu üyesi Fethullah Erbaş'tan geldi. Özgür Düşünce Gazetesi'nin haberine göre Erbaş, en büyük pazarlığın Mavi Marmara olayının kapatılmasıyla ilgili olduğuna dikkat çekti. "Artık Mavi Marmara'nın onlar açısından bir faydası kalmadı" dedi.
"AKP'LİLER GEMİDEN İNDİRİLDİ"
Mavi Marmara'da bulunanların çoğunun kendi partilerine mensup kişiler olduğunu söyleyen Erbaş, AKP'lilerle ilgili dikkat çeken bir açıklama yaptı. Hükümetin Mavi Marmara olayını baştan beri istemediğini ileri süren Erbaş, "Ölenlerin içinde bizim arkadaşlarımız vardı. Ama AKP'den kimse yoktu. Mavi Marmara gemisi oraya giderken engellemeler yapıldı. AKP milletvekilleri ve partililer gemiye bindi ama onları gemi hareket edince hepsini indirdiler, onları engellediler. Ama Saadet Partisi'nden Van'dan gelip, gemiye binen arkadaşlarımız vardı. Kamuoyundan tepkiler gelince daha sonra Mavi Marmara'yı oya tevil etmek için sahip çıktılar. Sahip çıkınca "İyi" dedik. Ve bu güne kadar millet de Mavi Marmara ne zaman gündeme gelse gözünü kırpmadan AKP'ye oyunu attı.” dedi.
"BENCE BU PARANIN GÜCÜ"
İktidarın 2002'deki seçimlerden sonra İsrail'e karşı hep tavır almış gibi göründüğünü söyleyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “O tavırdan dolayı Türkiye'de hiç seçim kaybetmediler. Uçak düşürme olayından önce Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri iyi idi. Uçağın düşürülmesiyle Türkiye'yi yeniden Batı'nın kucağına bıraktılar. Batı'nın kucağına giden yol da İsrail'den geçiyor. Uluslararası para kuruluşları, tamamen Yahudiler'in elinde. Türkiye de Rusya ile bu işi götüremeyeceğini anlayarak Batı'ya koştu. Onlar da İsrail'i işaret etti. İsrail de "Hele gel bakalım" dedi. Bence bu, paranın gücü.”
"YiNE FiLiSTiNLiLER AYAZDA KALACAK"
İktidarın gönlünde belki Filistin halkına karşı sevgi olabileceğini, ancak bu sevginin devlet menfaati adına kurban edileceğini savunan Erbaş, “Sonuçta yine Filistinliler ayazda kalacak. Bu sevgi nereye kadar gider? İsrail istemediği için Cumhurbaşkanımız söz verdiği halde Gazze'ye gitmedi” diye konuştu.
"ÇÖZÜM SÜRECİNDE HER ŞEYE GÖZ YUMULDU"
Van milletvekili olduğu 1995 yılında PKK tarafından kaçırılan askerleri geri almak için PKK kamplarına giden Fethullah Erbaş, Güneydoğu'da yaşananlar ve çözüm süreci ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Erbaş, “Çözüm sürecinde insanlar rahat edip para kazandı. Diyarbakır iki misli büyüdü. O kadar büyük sermaye yığılınca dağdakiler gelip, şehre yerleşti. Şu anda savaşı yürüten KCK'dır. Çözüm sürecinde her şeye göz yumuldu. Valilerin karışmaması istendi. Bir ara HDP, PKK'nın elini tetikten çekmesini istedi. Ancak KCK'da "Biz sizi önemsiyoruz; ama silah bırakacak kadar sizi önemsemiyoruz" dedi. 2012'deki KCK operasyonlarında aslında HDP'nin eli rahatlayabilirdi. Ama o dönemde HDP araya girdi "çözüm sürecinde bunlar yapılmasın"dedi ve yumuşatmaya çalıştı.” ifadelerini kullandı.
Hükümetin İsrail ile yaptığı görüşmelerin yankıları sürüyor. Pazarlık iddialarına bir tepki de Saadet Partisi'nin önemli isimlerinden Genel İdare Kurulu üyesi Fethullah Erbaş'tan geldi. Özgür Düşünce Gazetesi'nin haberine göre Erbaş, en büyük pazarlığın Mavi Marmara olayının kapatılmasıyla ilgili olduğuna dikkat çekti. "Artık Mavi Marmara'nın onlar açısından bir faydası kalmadı" dedi.
"AKP'LİLER GEMİDEN İNDİRİLDİ"
Mavi Marmara'da bulunanların çoğunun kendi partilerine mensup kişiler olduğunu söyleyen Erbaş, AKP'lilerle ilgili dikkat çeken bir açıklama yaptı. Hükümetin Mavi Marmara olayını baştan beri istemediğini ileri süren Erbaş, "Ölenlerin içinde bizim arkadaşlarımız vardı. Ama AKP'den kimse yoktu. Mavi Marmara gemisi oraya giderken engellemeler yapıldı. AKP milletvekilleri ve partililer gemiye bindi ama onları gemi hareket edince hepsini indirdiler, onları engellediler. Ama Saadet Partisi'nden Van'dan gelip, gemiye binen arkadaşlarımız vardı. Kamuoyundan tepkiler gelince daha sonra Mavi Marmara'yı oya tevil etmek için sahip çıktılar. Sahip çıkınca "İyi" dedik. Ve bu güne kadar millet de Mavi Marmara ne zaman gündeme gelse gözünü kırpmadan AKP'ye oyunu attı.” dedi.
"BENCE BU PARANIN GÜCÜ"
İktidarın 2002'deki seçimlerden sonra İsrail'e karşı hep tavır almış gibi göründüğünü söyleyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “O tavırdan dolayı Türkiye'de hiç seçim kaybetmediler. Uçak düşürme olayından önce Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri iyi idi. Uçağın düşürülmesiyle Türkiye'yi yeniden Batı'nın kucağına bıraktılar. Batı'nın kucağına giden yol da İsrail'den geçiyor. Uluslararası para kuruluşları, tamamen Yahudiler'in elinde. Türkiye de Rusya ile bu işi götüremeyeceğini anlayarak Batı'ya koştu. Onlar da İsrail'i işaret etti. İsrail de "Hele gel bakalım" dedi. Bence bu, paranın gücü.”
"YiNE FiLiSTiNLiLER AYAZDA KALACAK"
İktidarın gönlünde belki Filistin halkına karşı sevgi olabileceğini, ancak bu sevginin devlet menfaati adına kurban edileceğini savunan Erbaş, “Sonuçta yine Filistinliler ayazda kalacak. Bu sevgi nereye kadar gider? İsrail istemediği için Cumhurbaşkanımız söz verdiği halde Gazze'ye gitmedi” diye konuştu.
"ÇÖZÜM SÜRECİNDE HER ŞEYE GÖZ YUMULDU"
Van milletvekili olduğu 1995 yılında PKK tarafından kaçırılan askerleri geri almak için PKK kamplarına giden Fethullah Erbaş, Güneydoğu'da yaşananlar ve çözüm süreci ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Erbaş, “Çözüm sürecinde insanlar rahat edip para kazandı. Diyarbakır iki misli büyüdü. O kadar büyük sermaye yığılınca dağdakiler gelip, şehre yerleşti. Şu anda savaşı yürüten KCK'dır. Çözüm sürecinde her şeye göz yumuldu. Valilerin karışmaması istendi. Bir ara HDP, PKK'nın elini tetikten çekmesini istedi. Ancak KCK'da "Biz sizi önemsiyoruz; ama silah bırakacak kadar sizi önemsemiyoruz" dedi. 2012'deki KCK operasyonlarında aslında HDP'nin eli rahatlayabilirdi. Ama o dönemde HDP araya girdi "çözüm sürecinde bunlar yapılmasın"dedi ve yumuşatmaya çalıştı.” ifadelerini kullandı.
Memur kıyımına yasal kılıf hazırlığı!
Kamuda
tasfiye devam ederken, 657 sayılı kanununda yapılan değişiklikle,
memurların iş güvencesinin sona erdirilmesi amaçlanıyor. Sendikalar,
memurların iktidarın esiri hâline getirilmelerinden endişeli. Türkiye
Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, iş güvencesinin ellerinden
alınmasına tepkisiz kalmayacaklarını söyledi.
Kamuoyunda memurlar Yasası olarak bilinen 50 yıllık 657 sayılı kanun baştan aşağı değişiyor. Verimlilik ve etkinlik gerekçesiyle yapılacak değişiklikle memurun iş güvencesinin ortadan kaldırılacağı belirtiliyor. Aksiyon dergisinde bu hafta yayımlanan Abdülkerim Bedir ve Gürhan Savgı imzalı habere göre düzenlemeden sonra, yer değiştirme ve görevden alma kolaylaşacak. Kamu çalışanları ile iki yıllık sözleşme imzalanacak. Sözleşme bitiminde performansından memnun kalınmayanların memuriyeti sona erdirilecek. Mağdurlar açtığı davayı kazansa bile eski görevine dönemeyecek. Düzenlemedeki değişiklikler bunlarla sınırlı değil. Disiplin cezaları yeni baştan tanımlanacak. Terör örgütlerine destek verdiği iddia edilen memurlar disiplin cezasıyla işten atılabilecek. Sendikalar, yapılması planlanan düzenlemeye tepkili. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, paralelle mücadele adı altında memurların iş güvencesinin ellerinden alınmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Koncuk'a göre yasanın söylendiği şekliyle çıkması durumunda ülkenin huzuru kaçar. Memurlar da duruma tepkisiz kalmaz. Koncuk, kanunda yer alacak performansı yüksek memurun daha fazla maaş almasında da objektifliğin yakalanmasının çok zor olduğunu ifade ediyor.
MEMURLAR DEĞİŞİKLİKTEN ENDİŞELİ
Memurlara iş güvencesi sağlayan 657 sayılı kanun, 64. Hükümet eliyle değiştiriliyor. Hedefi, iktidar değişimlerinde memur kıyımlarının önüne geçmek ve her ortamda devlet mekanizmasını işler hâlde tutmak olan “Kanunlarda yazılı hâller dışında devlet memurunun memurluğuna son verilemez, aylık ve başka hakları elinden alınamaz.” maddesi (18. madde) ortadan kaldırıldığında devlet memurları iş güvencesini kaybedecek. Son dönemde memurlar zaten sık sık görevden uzaklaştırmalara, almalara ve sürgünlere maruz bırakılıyor. Hükümet, haklarını geri veren mahkeme kararlarını dahi tanımıyor. Uzmanlar bu işin yasal düzenlemelerle çıkmaza sürükleneceği uyarısında bulunuyor.
Anayasa'nın 128. maddesi, devletin asli ve sürekli işlerinin wmemurlar eliyle yapılacağına hükmediyor. Fakat düşünülen değişiklik pek çok memuru endişelendiriyor. Sıkıntıyı derinden hissedenlerden biri de 15 senedir devlette kariyer meslek olarak nitelendirilen A kadroda çalışan Halit T., “İki senedir kamuda büyük bir cadı avı başlatıldı. İnsanlar mesnetsiz suçlamalarla kızak görevlere çekiliyor. Memurlar Kanunu'nda yapılan değişikle iş güvencesi de elimizden alınacak. Bir benzeri, 28 Şubat'ta irtica gerekçesi ile yapılmıştı. İnsanların hayatları mahvedildi. Yaraları sarmak zaman aldı. Şimdi yasal kılıfla aynısı yapılacak. Kurumdaki pek çok arkadaşın durumdan haberi yok. Ya da yokmuş gibi davranıyorlar. Farkında olanlar ise özel sektöre geçmenin yollarını arıyor.” diyor.
Sosyal Güvenlik Müşaviri Ali Tezel, 657 sayılı yasada yapılacak değişikliğin kamuda köklü bir tasfiyeye sebep olacağından endişeli. Devletin süreklilik arz eden işlerini yapan memurların iş güvencesine sahip olması gerektiğine işaret eden Tezel, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu kanun değişirse memurun çalışırkenki tereddüdü had safhaya çıkar. Mevcut kanuna göre, terör örgütü ile ilişkisi tespit edilen memura, yapılacak soruşturma sonucunda görevinden el çektirilebiliyor zaten. Buradaki temel sorun terör tanımının ne olduğudur.”
İktidar gibi düşünmeyen memurlar işten atılacak
Lami Özgen (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Başkanı-KESK): Siyasi irade kendi tutumuna denk düşmeyen tüm kesimleri farklı algılarla elimine edip keyfî bir hukuk sistemini öne çıkarmak istiyor. Tasarı yasalaşırsa AK Parti hükümeti ya da ondan sonra iş başına gelecek hükümetler kendileri gibi düşünmeyenlerin iş akdini feshedebilecek.
Terör iddiası demagoji
Naci Haliloğlu (Cihan Sendikalar Konfederasyonu Genel Başkanı -Cihan-Sen): ‘İşten atamıyoruz, teröre bulaşanları ayıklayamıyoruz.' gibi söylemler demagoji. Mevcut kanun yardımıyla bu gibi memurların işine son verilmesi ve disiplin cezaları mümkün. Amaç sadece buysa yeni bir kanuna ihtiyaç yok. Birçok bakanlıkta teşkilat yasalarıyla oynanarak hükümetin tercih ettiği memurlar yönetici konumuna getirildi.
Kamuoyunda memurlar Yasası olarak bilinen 50 yıllık 657 sayılı kanun baştan aşağı değişiyor. Verimlilik ve etkinlik gerekçesiyle yapılacak değişiklikle memurun iş güvencesinin ortadan kaldırılacağı belirtiliyor. Aksiyon dergisinde bu hafta yayımlanan Abdülkerim Bedir ve Gürhan Savgı imzalı habere göre düzenlemeden sonra, yer değiştirme ve görevden alma kolaylaşacak. Kamu çalışanları ile iki yıllık sözleşme imzalanacak. Sözleşme bitiminde performansından memnun kalınmayanların memuriyeti sona erdirilecek. Mağdurlar açtığı davayı kazansa bile eski görevine dönemeyecek. Düzenlemedeki değişiklikler bunlarla sınırlı değil. Disiplin cezaları yeni baştan tanımlanacak. Terör örgütlerine destek verdiği iddia edilen memurlar disiplin cezasıyla işten atılabilecek. Sendikalar, yapılması planlanan düzenlemeye tepkili. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, paralelle mücadele adı altında memurların iş güvencesinin ellerinden alınmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Koncuk'a göre yasanın söylendiği şekliyle çıkması durumunda ülkenin huzuru kaçar. Memurlar da duruma tepkisiz kalmaz. Koncuk, kanunda yer alacak performansı yüksek memurun daha fazla maaş almasında da objektifliğin yakalanmasının çok zor olduğunu ifade ediyor.
MEMURLAR DEĞİŞİKLİKTEN ENDİŞELİ
Memurlara iş güvencesi sağlayan 657 sayılı kanun, 64. Hükümet eliyle değiştiriliyor. Hedefi, iktidar değişimlerinde memur kıyımlarının önüne geçmek ve her ortamda devlet mekanizmasını işler hâlde tutmak olan “Kanunlarda yazılı hâller dışında devlet memurunun memurluğuna son verilemez, aylık ve başka hakları elinden alınamaz.” maddesi (18. madde) ortadan kaldırıldığında devlet memurları iş güvencesini kaybedecek. Son dönemde memurlar zaten sık sık görevden uzaklaştırmalara, almalara ve sürgünlere maruz bırakılıyor. Hükümet, haklarını geri veren mahkeme kararlarını dahi tanımıyor. Uzmanlar bu işin yasal düzenlemelerle çıkmaza sürükleneceği uyarısında bulunuyor.
Anayasa'nın 128. maddesi, devletin asli ve sürekli işlerinin wmemurlar eliyle yapılacağına hükmediyor. Fakat düşünülen değişiklik pek çok memuru endişelendiriyor. Sıkıntıyı derinden hissedenlerden biri de 15 senedir devlette kariyer meslek olarak nitelendirilen A kadroda çalışan Halit T., “İki senedir kamuda büyük bir cadı avı başlatıldı. İnsanlar mesnetsiz suçlamalarla kızak görevlere çekiliyor. Memurlar Kanunu'nda yapılan değişikle iş güvencesi de elimizden alınacak. Bir benzeri, 28 Şubat'ta irtica gerekçesi ile yapılmıştı. İnsanların hayatları mahvedildi. Yaraları sarmak zaman aldı. Şimdi yasal kılıfla aynısı yapılacak. Kurumdaki pek çok arkadaşın durumdan haberi yok. Ya da yokmuş gibi davranıyorlar. Farkında olanlar ise özel sektöre geçmenin yollarını arıyor.” diyor.
Sosyal Güvenlik Müşaviri Ali Tezel, 657 sayılı yasada yapılacak değişikliğin kamuda köklü bir tasfiyeye sebep olacağından endişeli. Devletin süreklilik arz eden işlerini yapan memurların iş güvencesine sahip olması gerektiğine işaret eden Tezel, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu kanun değişirse memurun çalışırkenki tereddüdü had safhaya çıkar. Mevcut kanuna göre, terör örgütü ile ilişkisi tespit edilen memura, yapılacak soruşturma sonucunda görevinden el çektirilebiliyor zaten. Buradaki temel sorun terör tanımının ne olduğudur.”
İktidar gibi düşünmeyen memurlar işten atılacak
Lami Özgen (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Başkanı-KESK): Siyasi irade kendi tutumuna denk düşmeyen tüm kesimleri farklı algılarla elimine edip keyfî bir hukuk sistemini öne çıkarmak istiyor. Tasarı yasalaşırsa AK Parti hükümeti ya da ondan sonra iş başına gelecek hükümetler kendileri gibi düşünmeyenlerin iş akdini feshedebilecek.
Terör iddiası demagoji
Naci Haliloğlu (Cihan Sendikalar Konfederasyonu Genel Başkanı -Cihan-Sen): ‘İşten atamıyoruz, teröre bulaşanları ayıklayamıyoruz.' gibi söylemler demagoji. Mevcut kanun yardımıyla bu gibi memurların işine son verilmesi ve disiplin cezaları mümkün. Amaç sadece buysa yeni bir kanuna ihtiyaç yok. Birçok bakanlıkta teşkilat yasalarıyla oynanarak hükümetin tercih ettiği memurlar yönetici konumuna getirildi.
23 Aralık 2015 Çarşamba
Türkiye'ye büyük şok!
Aralarında Kazakistan ve Ermenistan'ın da bulunduğu Bağımsız Devletler Topluluğu'nu oluşturan 6 ülke, Türkiye ile Rusya arasındaki "uçak krizi"nde Rusya'yı desteklediklerini açıkladı...
Rusya
ile Türkiye arasında yaşanan krizle ilgili bir açıklamada Bağımsız
Devletler Topluluğu'ndan geldi. Aralarında Kazakistan ve Ermenistan'ın
da bulunduğu 6 ülke, Rusya'nın yanında olduklarını açıkladı.
Bağımsız
Devletler Topluluğu (BDT) savunma ittifakına üye altı ülke, Türkiye
tarafından düşürülen Rus savaş uçağı ile ilgili olarak Moskova'nın
yanında olduğunu açıkladı.
Putin'e destek açıklayan ülkeler arasında Kazakistan, Kırgızistan gibi Türki Cumhuriyetler ile Ermenistan yer aldı.
"MOSKOVA'YA DESTEK VERİYORUZ"
Rusya'nın
öncülüğündeki BDT savunma ittifakının (Kolektif Güvenlik Anlaşması
Örgütü) devlet başkanlarını Moskova'da bir araya getiren zirvede Suriye
sınırında bir Rus uçağının düşürülmesi ile patlak veren Rusya-Türkiye
krizi de gündeme geldi. Türkiye'nin tavrının Suriye'deki iç savaşın sona
erdirilmesi için yürütülen uluslararası çabaları zorlaştırdığını
belirten BDT dönem başkanı Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, "Rusya'nın müttefiki olarak bu konuda Moskova'nın konumuna destek veriyoruz." dedi.
"HIZLI MÜDAHALE BİRLİĞİ OLUŞTURULMASI GEREK"
Zirvede
ayrıca terör ile mücadele için geniş bir uluslararası koalisyon
kurulması gerektiği vurgulandı. IŞİD gibi terör örgütlerinin finans
kaynaklarının kurutulmasının da bu mücadelenin bir parçası olduğunu
belirten Sarkisyan, BDT'nin 'yeni tehditlere cevap verebilecek
etkinlikte' bir hızlı müdahale birliği oluşturması gerektiğini de
kaydetti.
BDT'DE HANGİ ÜLKELER VAR?
Rusya
ile eski Sovyet cumhuriyetleri Belarus, Ermenistan, Kazakistan,
Tacikistan ve Kırgızistan'dan oluşan ittifakta Afganistan ve Sırbistan
da gözlemci ülke statüsüne sahip.
NE OLMUŞTU?
Rus
Su-24 savaş uçağının 24 Kasım tarihinde Suriye sınırında Türk Hava
Kuvvetleri tarafından sınır ihlali gerekçesiyle düşürülmesi iki ülke
arasında krize yol açmıştı. Rusya Devlet Başkanı Putin bunun
Rusya-Türkiye ilişkileri bakımından "ciddi sonuçları" olacağını
belirtmişti. Bir Rus pilotun ve bir Rus askerinin hayatını kaybettiği
olayın ardından, Rusya Türkiye'ye karşı ekonomik yaptırımlar uygulamaya
başladı. Putin son değerlendirmesinde, Türk yönetimi ile ilişkilerin
iyileşebileceğine dair emareler göremediğini belirtti.
Hocaefendi'nin avukatı: Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır
ABD'de
yaşayan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "Tahşiyecilere
kumpas" iddialarıyla ilgili 1 numaralı sanık olarak gösterilen Gülen'in
ifade vermeye hazır olduğunu açıkladı.
"Tahşiyecilere kumpas kurulduğu" iddiasına ilişkin 33 sanığın yargılandığı davanın 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.
"Tahşiyecilere kumpas kurulduğu" iddiasına ilişkin 33 sanığın yargılandığı davanın 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.
Çağlayan'daki
İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen
davanın öğleden sonraki oturumunda, sanık avukatları görevsizlik ve
reddi hakim taleplerinde bulundu. Avukat Sıddık Filiz,
sözde 'Paralel Devlet Yapılanması' dosyaları için Özel Sulh Ceza
Mahkemeleri ve İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin kurulduğunu
iddia ederek, "İddianamede sanıkların işlediği suçların 2009 ve
2010 yılları arasında olduğu belirtiliyor. O tarihteki Özel Yetkili
Mahkemeler kaldırıldı. Mart 2014'ten sonra dosyalar tevziye tabi
tutularak Ağır Ceza Mahkemelerine gönderildi. Bu dosyanın da aynı işleme
tabi tutulması zarurettir. Mahkemenin görevsizlik kararı vermesini
istiyoruz" dedi.
"GÖREVSİZLİK" TALEBİNDE HRANT DİNK DAVASI ÖRNEK GÖSTERİLDİ
Görevsizlik konusunda söz alan bazı avukatlar da, bu mahkeme heyetinin doğal hakimlik ilkesi gereği Hrant Dink
davasında kamu görevlilerine ilişkin açılan davayı kabul etmeyerek
İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiğini, aynı işlemin bu davada
da yapılarak dosya hakkında görevsizlik kararı verilmesini talep etti.
MAHKEME, GÖREVSİZLİK TALEBİNİ REDDETTİ
"Silahlı terör örgütü kurmak", "yönetmek" ve "üye olmak"la
ilgili suçlara baktıklarını açıklayan mahkeme heyeti ise mahkemelerinin
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararnamesiyle Şubat
2015'te kurulduğunu belirtti. Heyet, Hrant Dink dosyasına ilişkin
davanın, aynı konuda başka bir dava olması nedeniyle 5. Ağır Ceza
Mahkemesi'ne gönderildiğini, ancak bu sanıklar hakkında genel
mahkemelerde silahlı örgüte ilişkin bir dava bulunmadığını ifade ederek
görevsizlik talebini reddetti.
AVUKATLAR REDDİ HAKİM TALEBİNDE BULUNDU
Fethullah Gülen, Hidayet Karaca, sanık emniyet mensubu Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün ile
çok sayıda sanığın avukatları, mahkeme heyetinin tarafsız ve bağımsız
olmadıkları gerekçesiyle reddi hakim talebinde bulundu. İddianamede 1
numaralı şüpheli olarak yer alan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak söz alarak, reddi hakim talebiyle ilgili şunları söyledi:
"Müvekkilimle
ilgili dosyada 15 tane delil bulunuyor. Bunlardan 13'ü haftalık olarak
yaptığı sohbetler, bir tanesi 1977 yılında yaptığı konferans, diğeri ise
kaynağı belli olmayan 14 ayrı metin belgesidir. Bu deliller ile
'Silahlı terör örgütü kurmak' suçundan iddianame hazırlandı ve bu heyet
de bunu kabul etti."
GÜLEN'İN AVUKATI: MÜVEKKİLİM İSTİNABE YOLUYLA İFADE VERMEYE HAZIRDIR
Avukat
Nurullah Albayrak, mahkeme heyetini reddetmesinin bir diğer gerekçesi
olarak ise tensip zaptında müvekkili hakkında "kaçak" olduğu için
yokluğunda tutuklama kararı verildiği ifadesinin yer almasını gösterdi.
Albayrak, "Müvekkilim 15 yıldır yurtdışında bulunmaktadır. Usulen
tebligat yapılması gerekirken, tebligat yapılmadan karar verilmiştir.
İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir
devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu
yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.
"BİR YILDIR ÖZGÜRLÜĞÜM ELİMDEN ALINDI"
Reddi
hakim talepleri sırasında zaman zaman mahkeme heyeti ile avukatlar
arasında tartışmalar da yaşandı. Bir ara ayağa kalkan Hidayet Karaca,
"Bir yıldır özgürlüğüm elimden alındı. Bana bir tane delil bile
göstermediler" diye tepki gösterdi.
DURUŞMA CUMA GÜNÜNE ERTELENDİ
Kısa
aranın ardından ara kararlarını açıklayan mahkeme heyeti, avukatların
reddi hakim taleplerine ilişkin, sebeplerini açıklayıcı mahiyette
beyanda bulunmak üzere süre talep etmelerini dikkate alarak, duruşmanın
Cuma günü saat 10.00'a bırakılmasına oybirliğiyle karar verdi.
19 Aralık 2015 Cumartesi
Diyaloğun sembol ismine terör suçlamasına tepki yağıyor!
Çözüm
sürecinde hükümetin kurduğu ‘akil adamlar' heyetinin İç Anadolu Bölgesi
grup sözcüsü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imam hatip lisesinden arkadaşı
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Cemal Uşak hakkında yakalama
kararı çıkartılmasına aydınlardan sert tepki geldi.
Yakalama kararını, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından başlatılan cadı avının devamı olarak değerlendiren aydınlar, Uşak'a yapılan bu uygulamayı aklın ve vicdanın onaylamayacağını söyledi. Cemal Uşak'ın yakalama kararına yönelik aydınların görüşleri özetle şöyle:
ARTIK BÖYLE SKANDALLARA ŞAŞIRMIYORUZ
Hayko Bağdat (Gazeteci-yazar): Çok yakından tanıdığımız, sadece Gülen Cemaati mensubu olarak değil, pek çok meselede bir arkadaşımız, bir yoldaşımız, bir abimizdir. Hrant Dink Vakfı'nın danışma kurulunda da görev yapmıştır. Dink cinayetindeki hak arayışımızda her zaman yanımızda olmuştur. Hiçbir aidiyeti buradaki hak mücadelesinin önüne geçmemiştir. Gerçekten büyük skandal ama artık hangisine skandal diyelim ki?
BU ZULMÜ VİCDANLAR ONAYLAMAZ
İhsan Atasoy (İlahiyatçı-yazar): Kemalat sahibi insanlar arasında mümtaz bir yeri olan, İslami hizmet ve insanlığın kurtuluşundan başka hedefi olmayan birisi. Devlet de bunu bildiği için ‘Akil İnsanlar Heyeti'nde yer verdi. Aklın alacağı, hafsalanın kabul edebileceği, vicdanın onaylayabileceği bir şey değil. Zulümdür bu.
GERGİNLİK ERDOĞAN'A REYTİNG GETİRİYOR
Prof. Dr. Baskın Oran (Yazar-akademisyen): Gerginlik politikasının güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü gerginlik oldukça Erdoğan reyting yapıyor. 17-25 Aralık olayının intikamı alınıyor. Cadı avının devamı yapılıyor.
VİCDANSIZ BİR YAPI İŞBAŞINA
Prof. Dr. Mehmet Altan (Gazeteci-yazar):Cemal Bey bir dönem önce ‘akil adam' olarak barış için faaliyet gösteriyordu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın başına geçmese arama kararı da çıkmayacaktı. Cemal Uşak'a yönelik yakalama kararı, 17-25 Aralık'ta ortaya çıkan yolsuzluklardan rövanş almaya yönelik çıldırmanın ne kadar gayri insani, vicdansız bir yapı haline geldiğini gösteriyor.
BU NE BÜYÜK BİR ÇELİŞKİ
Prof. Dr. Doğu Ergil (Siyaset bilimci): Biz laik ailelerde yetişmiş insanlar olarak, Akil İnsanlar Heyeti çalışmaları sırasında şehit ailelerine gittiğimizde ne yapacağımızı bilemiyorduk. Heyet olarak onun sayesinde ailelerle daha iyi iletişim kurduk. Fikirleriyle ve davranışlarıyla son derece modern bir insan. Son derece olumlu katkılar sundu. Bizim o gruptan bir bakan çıktı, bir de ‘mahkûm'. Bu da Türkiye'nin çelişkisi maalesef.
ERDOĞAN'A PROTOKOLÜ ÖĞRETEN KİŞİ
Prof. Dr. Niyazi Öktem (Yazar-akademisyen): Cemal Uşak, Erdoğan'ın imam hatipten sınıf arkadaşıdır. Daha sonra Erdoğan'ın belediye başkanlığında ona protokolü öğreten biridir. Eğer bu hükümet belirli bir başarıya gelmişse bunda Cemal Uşak gibi son derece değerli, vizyonu açık, bilgili ve kültürlü insanların emeği ve katkısı var. Vefa borçları yok mu bu insanlara? Silahlı terör örgütü deniyor, Cemal Bey hayatında muhtemelen eline tabanca almamıştır.
‘KARINCA EZMEZ' DENSE YERİDİR
Ali Bulaç (Zaman Gazetesi yazarı): Cemal Uşak için verilen bu karar, Suat Yıldırım Hoca gibi son derece üzücü. Ona karınca ezmez dense yeridir. O kadar halim, selim, yumuşak huylu, barıştan, kardeşlikten yana bir insan. Kürt sorununa, Alevi meselesine duyarlı bir insandır. Artık bu kararlara makul bir açıklama getirmek mümkün değil.
HAYATINI SEVGİ, BARIŞ VE DİYALOĞA ADADI
Cemil Tokpınar (İlahiyatçı-yazar): İlahiyat ve basın yayın camiasında şahsiyetiyle, ahlakıyla ve hizmetleriyle çok sevilen bir insandır. Hayatı boyunca hem ülke içinde hem ülke dışında sevgi, barış, diyalog ve huzur için çalışan bir insanın terör suçlamasıyla yakalanmak istenmesi akıl ve mantığın yerini kin ve intikamın aldığını göstermektedir
Celalettin Can (78'ler Vakfı Genel Başkanı): Birlikte Akil İnsanlar Heyeti'nde yer aldım. Kürt sorunu hakkında sahici ve duyarlı davrandı. Meselenin çözümü için önemli adımlar atmaya çalıştı. Suçlu olduğuna inanmıyorum, kınıyorum. Her zaman doğrunun yanında durmaya çalıştı.
Ümit Fırat (Gazeteci): Cemal Uşak, bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı tarafından görev verilmiş, akil insanlar heyetine girmiş birisi. Bu ülkede aranan, suç işleyen ya da tutuklanması gereken kişi olarak herkes akla gelebilir ama Cemal Uşak en son akla gelecek isimlerden.
Nevval Sevindi (Gazeteci-yazar): Yargı iflas etmiş durumda. Sanki bir hukuk varmış gibi onun üzerine konuşmayı anlamsız görüyorum. Olaya genel olarak baktığım için hukuk devleti olmaktan çıktığımızı çok yakından biliyoruz.
Yakalama kararını, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından başlatılan cadı avının devamı olarak değerlendiren aydınlar, Uşak'a yapılan bu uygulamayı aklın ve vicdanın onaylamayacağını söyledi. Cemal Uşak'ın yakalama kararına yönelik aydınların görüşleri özetle şöyle:
ARTIK BÖYLE SKANDALLARA ŞAŞIRMIYORUZ
Hayko Bağdat (Gazeteci-yazar): Çok yakından tanıdığımız, sadece Gülen Cemaati mensubu olarak değil, pek çok meselede bir arkadaşımız, bir yoldaşımız, bir abimizdir. Hrant Dink Vakfı'nın danışma kurulunda da görev yapmıştır. Dink cinayetindeki hak arayışımızda her zaman yanımızda olmuştur. Hiçbir aidiyeti buradaki hak mücadelesinin önüne geçmemiştir. Gerçekten büyük skandal ama artık hangisine skandal diyelim ki?
BU ZULMÜ VİCDANLAR ONAYLAMAZ
İhsan Atasoy (İlahiyatçı-yazar): Kemalat sahibi insanlar arasında mümtaz bir yeri olan, İslami hizmet ve insanlığın kurtuluşundan başka hedefi olmayan birisi. Devlet de bunu bildiği için ‘Akil İnsanlar Heyeti'nde yer verdi. Aklın alacağı, hafsalanın kabul edebileceği, vicdanın onaylayabileceği bir şey değil. Zulümdür bu.
GERGİNLİK ERDOĞAN'A REYTİNG GETİRİYOR
Prof. Dr. Baskın Oran (Yazar-akademisyen): Gerginlik politikasının güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü gerginlik oldukça Erdoğan reyting yapıyor. 17-25 Aralık olayının intikamı alınıyor. Cadı avının devamı yapılıyor.
VİCDANSIZ BİR YAPI İŞBAŞINA
Prof. Dr. Mehmet Altan (Gazeteci-yazar):Cemal Bey bir dönem önce ‘akil adam' olarak barış için faaliyet gösteriyordu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın başına geçmese arama kararı da çıkmayacaktı. Cemal Uşak'a yönelik yakalama kararı, 17-25 Aralık'ta ortaya çıkan yolsuzluklardan rövanş almaya yönelik çıldırmanın ne kadar gayri insani, vicdansız bir yapı haline geldiğini gösteriyor.
BU NE BÜYÜK BİR ÇELİŞKİ
Prof. Dr. Doğu Ergil (Siyaset bilimci): Biz laik ailelerde yetişmiş insanlar olarak, Akil İnsanlar Heyeti çalışmaları sırasında şehit ailelerine gittiğimizde ne yapacağımızı bilemiyorduk. Heyet olarak onun sayesinde ailelerle daha iyi iletişim kurduk. Fikirleriyle ve davranışlarıyla son derece modern bir insan. Son derece olumlu katkılar sundu. Bizim o gruptan bir bakan çıktı, bir de ‘mahkûm'. Bu da Türkiye'nin çelişkisi maalesef.
ERDOĞAN'A PROTOKOLÜ ÖĞRETEN KİŞİ
Prof. Dr. Niyazi Öktem (Yazar-akademisyen): Cemal Uşak, Erdoğan'ın imam hatipten sınıf arkadaşıdır. Daha sonra Erdoğan'ın belediye başkanlığında ona protokolü öğreten biridir. Eğer bu hükümet belirli bir başarıya gelmişse bunda Cemal Uşak gibi son derece değerli, vizyonu açık, bilgili ve kültürlü insanların emeği ve katkısı var. Vefa borçları yok mu bu insanlara? Silahlı terör örgütü deniyor, Cemal Bey hayatında muhtemelen eline tabanca almamıştır.
‘KARINCA EZMEZ' DENSE YERİDİR
Ali Bulaç (Zaman Gazetesi yazarı): Cemal Uşak için verilen bu karar, Suat Yıldırım Hoca gibi son derece üzücü. Ona karınca ezmez dense yeridir. O kadar halim, selim, yumuşak huylu, barıştan, kardeşlikten yana bir insan. Kürt sorununa, Alevi meselesine duyarlı bir insandır. Artık bu kararlara makul bir açıklama getirmek mümkün değil.
HAYATINI SEVGİ, BARIŞ VE DİYALOĞA ADADI
Cemil Tokpınar (İlahiyatçı-yazar): İlahiyat ve basın yayın camiasında şahsiyetiyle, ahlakıyla ve hizmetleriyle çok sevilen bir insandır. Hayatı boyunca hem ülke içinde hem ülke dışında sevgi, barış, diyalog ve huzur için çalışan bir insanın terör suçlamasıyla yakalanmak istenmesi akıl ve mantığın yerini kin ve intikamın aldığını göstermektedir
Türkiye, bu cadı avından kurtulmalı
Mustafa Akyol (Gazeteci-yazar): Cemal Uşak evliya gibi bir insandır. Onu tanıyan herkes, sadece sivil toplum faaliyetleri, din hizmetleriyle ilgilendiğini bilir. Onun için dahi bir yakalama kararı çıkartılması artık bu yürütülen soruşturmanın cadı avı olduğunu ve çığırından çıktığını gösteriyor. Umarım Türkiye bu süreçten kurtulur ve tekrar makul bir hukuk sistemine geri döner.Celalettin Can (78'ler Vakfı Genel Başkanı): Birlikte Akil İnsanlar Heyeti'nde yer aldım. Kürt sorunu hakkında sahici ve duyarlı davrandı. Meselenin çözümü için önemli adımlar atmaya çalıştı. Suçlu olduğuna inanmıyorum, kınıyorum. Her zaman doğrunun yanında durmaya çalıştı.
Ümit Fırat (Gazeteci): Cemal Uşak, bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı tarafından görev verilmiş, akil insanlar heyetine girmiş birisi. Bu ülkede aranan, suç işleyen ya da tutuklanması gereken kişi olarak herkes akla gelebilir ama Cemal Uşak en son akla gelecek isimlerden.
Nevval Sevindi (Gazeteci-yazar): Yargı iflas etmiş durumda. Sanki bir hukuk varmış gibi onun üzerine konuşmayı anlamsız görüyorum. Olaya genel olarak baktığım için hukuk devleti olmaktan çıktığımızı çok yakından biliyoruz.
GYV: Adaleti sabırsızlıkla bekliyoruz
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), yazılı bir açıklama yaparak Cemal Uşak hakkındaki yakalama kararını kınadı. Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş insanlara karşı yürütülen cadı avının her geçen gün yeni bir boyut kazandığı ve hayırsever insanlara terörist muamelesi yapıldığına dikkat çekilen açıklama özetle şöyle: “Herkesin gözü önünde yaşanan bu zulümden en son, uzun süreden beri kanser tedavisi gören Vakıf Başkanı'mız Sayın Cemal Uşak da nasibini almıştır. İstinasız herkesin hakkında saygı ve sevgi beslediği, Akil Adamlar Heyeti'nde de görev yapmış olan Sayın Uşak hakkındaki yakalama kararını kınıyor, adaletin ülkemizde tecelli edeceği günleri sabırsızlıkla bekliyoruz.”Erdoğan Putin’den “hukuka aykırı” ne istedi!
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye eleştirilerinin yer aldığı basın toplantısının ardından Rus basınında önemli bir soru öne çıktı. Rus basının tartıştığı soru ise şöyle:
“15 Kasım'da Antalya'da yapılan G20 zirvesinde Erdoğan kapalı kapılar ardında Putin'den ‘uluslararası hukuka aykırı’ ne istedi?”
Rusya Devlet Başkanı'nın Danışmanı Yuriy Uşakov bugün bir açıklama yaparak Putin'in dikkat çektiği "hukuka aykırı istekler"e ilişkin açıklama yaptı.
Putin, basın toplantısında Antalya’daki G20 zirvesine dikkat çekerek şunları söylemişti:
“En son Antalya’ya gittiğimde tüm Türkiye yönetimi ile konuştuk. Türk meslektaşlarımız bizim önümüze çok hassas konular koyarak, destek talep ettiler. Bugün ilişkilerin bozulmasına rağmen konunun ne olduğunu söylemeyeceğim. Bu kesinlikle benim tarzım değil. Ancak bana inanın, önümüze Türkiye için çok hassas olan konular getirildi. Türk tarafının uluslararası hukuka uymayan çözüm önerileri de dahil. Düşünebiliyor musunuz? Biz, ‘Evet, anlıyoruz, size yardım etmeye hazırız’ dedik.”
KREMLİN’DEN AÇIKLAMA
Kremlin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Antalya'da düzenlenen G20 zirvesindeki görüşmelerinin detaylarını açıklamaktan kaçındı.
Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre Rusya Devlet Başkanı'nın Danışmanı Yuriy Uşakov şunları söyledi:
"Bu konu çok hassas. Devlet Başkanı basın konferansında bu konuda söyleyebileceği herşeyi söyledi, çünkü konu gerçekten çok hassas. Bu Antalya'da yapılan ikili görüşmede masaya yatırılan bir konuydu. Bu konunun derinine inmek bu görüşmenin detaylarını açıklamak demektir ve bunu yapmayı pek istemiyoruz."
İşte Putin’in basın toplantısındaki Türkiye ile ilgili konuşmasının tam metni:
"Türkiye yönetiminin Rusya uçağını düşürmesi dostça değil, düşmanca bir eylem. Askeri uçağı düşürdüler, insanlarımız öldü. Bizi asıl öfkelendiren neydi? Eğer bu yanlışlıkla yapılmış olsaydı, – Türk yöneticilerinin daha sonra, uçağın Rusya’ya ait olduğunu bile bilmediklerini duyduk- bu durumda ne yapılır? İnsanlar öldü. Hemen telefona sarılıp karşılıklı açıklamada bulunulur. Bunun yerine hemen Brüksel’e koşup, “İmdat! Bizi üzüyorlar” dediler. Kim sizi üzüyor? Biz orada birine dokunduk mu? Hayır. NATO’nun arkasına sığınmaya başladılar. NATO’nun buna ihtiyacı var mı? Anlaşıldığı üzere, herhalde hayır.
En önemlisi şu. Bunu sizin de anlamanızı, bizim insanlarımızın da duymasını ve Türkiye’de de duymalarını istiyorum. Yaşanan trajedinin, insanların ölümünün dışında bize dokunan ne oldu? Biz işbirliğini reddetmedik. En son Antalya’ya gitiğimde tüm Türkiye yönetimi ile konuştuk. Türk meslektaşlarımız bizim önümüze çok hassas konular koyarak, destek talep ettiler. Bugün ilişkilerin bozulmasına rağmen konunun ne olduğunu söylemeyeceğim. Bu kesinlikle benim tarzım değil. Ancak bana inanın, önümüze Türkiye için çok hassas olan konular getirildi. Türk tarafının uluslararası hukuka uymayan çözüm önerileri de dahil.
Düşünebiliyor musunuz? Biz, “Evet, anlıyoruz, size yardım etmeye hazırız” dedik. Bu bahsedilen Türkmenler hakkında ise hiçbir şey duymadım. Türkmenleri, Türkmenistan’da yaşayan bizim Türkmenleri biliyorum. Burada ise hiçbir şey anlaşılır değil? Kimse bize bir şey söylemedi. Ancak biz eğer, Türkiye için çok hassas olan konularda işbirliğine gitmeye hazır olduğumuzu söylediysek, önceden telefonu alıp, askerler arasında var olan işbirliği kanalları ile, “Burası hakkında konuştuk, ama sınırın bu bölümü hakkında konuşmadık, fakat burada da çıkarlarımız var. Şunları şunları göz önünde bulundurun, ya da bombalamayın” gibi bir şey bize hiç kimse söylemedi bile. Bizim, Türkiye için en hassas olan konularda işbirliğine hazır olduğumuzu ifade etmemize rağmen.
IRAK'LA İLGİLİ ANLAŞMA YAPMIŞ OLABİLİRLER
Anlamıyorum, bunun neden yapılması gerekiyordu? Ne elde ettiler? Oradan kaçacağımızı mı düşündüler? Tabii ki hayır. Rusya öyle bir ülke değil. Varlığımızı güçlendirdik. Askeri hava kuvvetlerimizin sayısı artırıldı. Orada Rusya hava savunma sistemleri yoktu. Şimdi S-400 orada duruyor. Suriye hava savunma sistemlerini işler hale getiriyoruz, daha önce yerleştirilen BUK hava savunma sistemini onardık. Oldukça etkililer. Türkiye eskiden orada uçarak Suriye hava sahasını sürekli ihlal ediyordu. Şimdi buyursunlar, uçsunlar.
Orada belki üçüncü bir ülkenin olup olamacağını sordunuz. Neyi ima ettiğinizi anlıyorum. Biz bunu bilmiyoruz. Ama eğer Türkiye yönetiminden birileri ABD’ye yalakalık yaptıysa (ABD'den birilerinin bir yerini yalamak istediyse), doğru hareket edip etmediklerini bilemem. Amerikalıların buna ihtiyacı olup olmadığını bilmiyorum. Belki de, “Rusya uçağını düşürmemize göz yumun, biz de Irak topraklarına girelim ve Irak’ın bir kısmını işgal edelim” şeklinde belli bir düzeyde anlaşma belki olabilir. Bilemiyorum, belki de böyle bir alışveriş olmuştur, bundan haberimiz yok. Ne olursa olsun, herkesi çok zor duruma düşürdüler.
Orada yaşananları ve yaşanmakta olanları analiz ediyorum. IŞİD’in artık ikinci planda olduğunu düşünüyorum. Kendi kişisel gözlemlerimi söyleyeceğim. Zamanında Irak’a girerek ülkeyi yerle bir ettiler. Bu iyi mi, kötü mü, önemli değil. Vakum oluştu, sonra petrol ticareti ile ilgili unsurlar oluştu. Bu durum yıllarca sürdü. Orada, devasa endüstriyel boyutlarda kaçakçılık ticareti oluşturuldu. Sonra bu kaçakçılığı ve yasa dışı ihracatı korumak için askeri güç ve İslam faktörünü çok iyi kullanmak gerekiyordu. Oraya, İslam sloganları altında, kolay harcanacak asker çekilmesine ihtiyaç duyuldu. Aslında bunlar sadece, ekonomik çıkarlara bağlı oyunu yerine getiriyordu. Onları oraya sevk etmeye başladılar. Böylece son tahlilde IŞİD’in ortaya çıktığını düşünüyorum.
TÜRKİYE YÖNETİMİ İLE ANLAŞMAMIZ İMKANSIZ
Şimdi sevkiyat yollarını sağlamak gerekiyor. Konvoyları vurmaya başladık. Şimdi parçalandıklarını, gece beş, altı, 10, 15 araca bölündüklerini görüyoruz. Ancak diğer asıl akış, Irak’a gitmeye ve Irak’tan, Irak Kürdistan’ından geçmeye başladı. Savunma Bakanlığı’dan göstermelerini rica edeceğim. Orada bir yerde, 11 bin benzin tankeri ortaya çıkardık. Anlıyor musunuz? Bu korkunç bir şey.
Dolayısıyla orada üçüncü taraf var mı, bilemiyorum, belki de kimseden onay almamış olmaları tamamen muhtemel bir senaryo. Ama bugünkü Türk yönetimini, uzaktan sürekli, ülkenin İslamileştirilmesi konusunda eleştiriyorlar. Şimdi bunun iyi mi kötü mü olduğumu söylemiyorum. Ama mevcut Türkiye iktidarı, Amerikalılara ve Avrupalılara, “Evet, biz ülkeyi İslamlaştırıyoruz, ama biz çağdaş İslamcılarız”ı göstermeye çalışıyor olabilir.
Reagan’ın zamanında Somoza hakkında söylediği gibi: “Somoza, tabii ki, alçaktır, ama bizim alçağımızdır"; İslamcı olduğumuzu, ancak sizden, sizin İslamcılarınız olduğumuzu göz önünde bulundurun.
Belki böyle gizli bir şey olabilir, ancak yaşananlardan iyi bir şey ortaya çıkmadı. Eğer bazı hedefler olsa dahi, bunlara ulaşılamadığı gibi, aksine, Türkiye’nin hedeflerini kastediyorum, tam tersi, durumu daha da derinleştirdi.
Türkçe konuşan halklarımıza gelelim. Tabii ki etnik olarak bize yakın olan halkarla bağlantımızı sürdürmeliyiz. Bizimle diyorum, çünkü Rusya’nın Türkçe konuşan halkları, Rusya Federasyonu’nun bir parçası. Bu anlamda Türkiye halkı da, Federal Meclis’e sesleniş konuşmamda da bize dost olduğunu söylediğim Türkiye halkı ve diğer Türkçe konuşan halklar, bizin partnerlerimizdi ve hala öyleler. Tabii ki onlarla bağlantımızı sürdürmeliyiz ve sürdüreceğiz.
Yaşananların gösterdiği üzere, mevcut Türkiye yönetimi ile anlaşmamız zor ya da pratikte imkansız. “Evet, katılıyoruz” dediğimiz zaman bile yanımızdan veya arkamızdan bize darbe vuruyorlar, hem de tamamen anlaşılmaz nedenlerden ötürü.
Dolayısıyla devletlerarası düzeyde Türk yönetimi ile ilişkilerin düzelmesine yönelik prespektif görmüyorum. Ama sosyal alanda tabii ki. Ne var ki burada da sorunlar var. Mevcut Türkiye yönetiminin bu konuda da, herhalde beklemediği bir şeyi elde ettiğini düşünüyorum. Ekonomide ve diğer bazı çizgilerde bazı sınırlayıcı önlemler almak zorunda kalacağız. Örneğin turizmle ilgili.
TOP BİZDE DEĞİL TÜRKİYE'DE
Bu yayılan İslamcılık nedeniyle herhalde Atatürk mezarında dönmüştür. Türkiye’de, örneğin Kuzey Kafkasyalı militanların olduğunu görüyoruz, tespit ediyoruz. Partnerlerimize birçok kez, “Ama biz Türkiye’ye karşı böyle davranmıyoruz” dedik. Buna rağmen onlar orada oturuyor, tedavi görüyor, korunuyor. Sonra vizesiz rejimden yararlanarak, Türkiye pasaportlarıyla geliyorlar, bizim sonra onları Kafkasya’da ya da metropollerimizde yakalamamız gerekiyor. Dolayısıyla, ulusal güvenliğimizi sağlayan adımlar atmaya mecbur kalacağız."
"Teröre Karşı İslam İttifakı’nda Türkiye de var. Biz Türkiye’yi düşman olarak görmüyoruz. Türkiye, Hava Kuvvetleri’mize karşı düşmanca bir eylemde bulundu. Ama Türkiye’ye düşman ülke olarak yaklaştığımızı söyleyemeyiz. İlişkilerimiz bozuldu, evet. Bu durumdan nasıl çıkarız bilmiyorum. Top bizde değil, Türkiye’nin tarafında.
ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye'yi içeren bir koalisyonu varken Teröre Karşı İslam İttifakı'nı kurmaya neden gerek gördüler anlayamıyorum. Bir ittifak varken, hemen hemen aynı üyeleri içeren ikinci bir ittifak kurmaya neden gerek gördüler? Kendi planları mı var ya da içeride bazı anlaşmazlıklar mı çıktı? Herhalde bazı anlaşmazlıklar çıktı."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)