Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı Samanyolu Haber Televizyonu'nda yayınlanan Gündem Özel programına konuk oldu. Samanyolu Haber Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Metin Yıkar'ın sorularını cevapladı. Hükümete yakın Sabah gazetesinin geçtiğimiz günlerde yayınladığı yalan ve iftira dolu "Gülen'in sarayına her gün 100 bin dolar" manşeti hakkında konuşan Dumanlı, Turkuvaz Medya Grubu CEO'su Berat Albayrak'a seslenerek, "Berat kardeşim sen Fatih Koleji mezunu birisin, ayıp değil mi?" dedi.
Dumanlı, parti kapatma davasında Tayyip Erdoğan'ın arkasında fırıldak çeviren insanların bugün bir anda Tayyip Erdoğancı olduğunu söyleyerek "Amerikayı Avrupayı dolaşıp 'Tayyipten bir şey olmaz zaten eşi de örtülü, bak benimki kapalı değil burayı ben toparlarım' diyen insanlar nasıl oldu da birden Tayyip Erdoğancı oldu." ifadelerini kullandı. Dumanlı ayrıca, insanları birbirine kırdıran bir derin yapının olduğunu söyledi.
İşte Ekrem Dumanlı'nın Savcı Serdar Coşkun'un özgür medyayı susturma girişimi, iftiracılığı tescillenen Latif Erdoğan'ın Meral Akşener'e yönelik çirkin iftirası, medyaya sansür, Kırmızı Kitap ve devlet içerisinde oluşturulan derin yapı gibi sorulara erdiği cevaplardan satırbaşları:
Cumhurbaşkanı’nın miting yapması doğru değil. Anayasa Cumhurbaşkanının eğer bir partiyle irtibatı varsa Cumhurbaşkanı seçildiği anda partiyle ilişiği kesilir diye emrediyor. Bu konuda bazı siyasetçilerin bazı bakanların ‘Ben Anayasa’yı tanımıyorum’ sözünü tanımıyorum. Böyle bir laf edilemez. Sen Anayasadan hoşnut değilsen oturursun yeni bir Anayasa hazırlarsın. O Anayasayı hazırlayıp Meclis’ten geçireceğin veya referandumla geçireceğin ana kadar bu Anayasa hem Cumhurbaşkanını bağlar, hem Başbakanı bağlar, hem Bakanlar Kurulu’nu bağlar, hem de her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını bağlar.
Sen Anayasa’yı tanımıyorum dersen –bir bakanımız öyle demişti- vatandaş ben niye tanıyayım der. Anayasa’dan hiçbirimiz memnun değiliz. 12 Eylül Anayasasıdır, darbecilerin Anayasasıdır, Kenan Evren’in Anayasasıdır. Ama hoşnut değilsen değiştireceksin. Değiştireceğin ana kadar mecbursun. Anayasaya aykırı hareket edemezsin. Sen Anayasaya aykırı hareket eder, ‘Ben sizin bildiğiniz Başbakanlardan değilim, ben sizin bildiğiniz Cumhurbaşkanlarından değilim’ derseniz vatandaş da bir gün ‘Ben de sizin bildiğiniz vatandaştan değilim, sen uymuyorsun, partin uymuyor ben niye uyayım?’ diyebilir.
CUMHURBAŞKANININ BULUNDUĞU MAKAMI YIPRATMAMASI LAZIM
Burada ikinci bir sıkıntı daha var. Muhalefet feryad u figan ediyor. Biraz empati yapmak lazım. Erdoğan ve Davutoğlu muhalefette olsa, Kılıçdaroğlu veya Devlet Bey iktidarda olsa, devlet imkânları seferber edilse bu doğru bir şey olur mu? Bir Cumhurbaşkanı uçağa binecek, valiler seferber olacak, belediye başkanları seferber olacak, bir parti mitingi havası içerisinde, ‘Ey ana muhalefet lideri, CHP’nin lideri, MHP’nin lideri size altı tane koyun versem güdemezsiniz.’ Diyecek.
Bu denmez. Başbakanken böyle ağız dalaşları olur ama Cumhurbaşkanlığı makamına oturan kişinin, üstelik Anayasaya uymakla namus ve şeref sözü vererek göreve başlamış bir insanın bu makamı yıpratmaması, kendisini yıpratmaması gerekir. Cumhurbaşkanı cumhurun başıdır. Türkiye’deki 70 küsur milyon insanı kucaklayacak olgunlukta, donanımda, birikimde bir yere oturması lazım, saygınlığının olması lazım.
Ak Parti’den geliyor olmanız Ak Parti’yi desteklemenizi gerektirmez. Bir önceki Cumhurbaşkanı Ak Parti’nin kurucusuydu, Sayın Abdullah Gül. Herkes, iyi kötü sevmeyenleri bile bir miktar saygı duyuyordu, o makama saygının gereği olarak. Devletin imkânlarını kullanıyor diyorlar. Zaten partiler büyüklüklerine göre devletten yardım alıyorlar. Devletten yardım derken bizden yardım alıyorlar. Vatandaşlara şunu söylemek lazım, devlet dediğin mekanizmanın hazinesinin tamamı senin vergilerin, öderken farkında olmadığın vergiler, otomatikman kesilen vergiler, alışveriş yaptığında kesilen vergiler, araba aldığında kesilen vergiler, benzin aldığında kesilen vergiler.
ARTIK SEÇİMLERİN TADI KAÇTI
Seçimin tadının kaçtığını düşünüyorum. Eski seçimleri düşünün. Televizyonlarda bir tarafta rahmetli Özal oturur, öbür tarafta Süleyman Demirel oturur, öbür tarafta Erdal İnönü. Bir gün rahmetli Özal, İsmet Paşa’ya atıfta bulunarak Erdal İnönü’ye, “Sizin babanızın zamanında vatandaş ekmek karnesiyle ekmek alırdı” deyince İnönü, “Teessüf ederim Sayın Özal” dedi.
Özal Erdal İnönü’yü rencide ettiğini anladı, hemen dedi ki, “Yanlış anlamayın, o günkü şartlar öyleydi.” Ustaca bir manevra yaptı. Rahmetli Erbakan, Meclis’te, televizyonda ne kadar esprili konuşurdu. Alparslan Türkeş’in kendine göre bir asaleti vardı. Siyasette bir çıta vardı, sataşmalar olurdu ama sonra kalkar el sıkışırlardı. Esprilerle devam eden siyaseti takip etmek gazeteciler için de bir zevkti. Şimdi liderler bir araya gelemiyor, ağır laflar söyleniyor. Bir de bu işin içine Cumhurbaşkanı girdi. Türkiye bu kadar savrulmamalı, Türkiye’de bu kadar kalite, Türkiye’de bu kadar tartışma kalitesi düşmemeli. Televizyonlarda da öyle. Daha 3 yıl önce adını sanını bilmediğimiz, 5 yıl önce sektörde hiç duymadığımız bazı arkadaşlar onu tehdit ediyorlar, bunu tehdit ediyorlar, ona şantaj yapıyorlar. Bunun tadı kaçtı.,
HİÇBİR SEÇİM ÖLÜM KALIM SAVAŞI DEĞİLDİR
Seçim bir ölüm kalım meselesi gibi takdim ediliyor. Hiçbir seçim ölüm kalım savaşı değildir. İnsanların gönüllerini yıkıyorsan, toplumsal barışı yerle bir ediyorsan, insanların birbirine duyduğu güveni zir ü zeber ediyorsan kazansan ne olur? Bir sandık fetişizmi var. Bu doğru bir şey değil. Hele ‘dava adına’ yapılıyorsa, ‘İslâm adına’ yapılıyorsa. Bir sandık tanırım ben, amel sandığı. Kabre girdiğimiz zaman bize soracaklar.
Bir seçimi kazanmak için yalan söylüyorsan, iftira ediyorsan, insanları ötekileştiriyorsan, insanlara vatan haini gibi sözler söylüyorsan seçimi kazansan ne olur? Seçimler önemlidir ama ölüm kalım meselesi değildir. Bunu bu kadar abartmanın, insanları birbirine karşı kışkırtmanın, var olmak ya da yok olmak gibi görmenin bir anlamı yok. Seçim nedir? ‘Ey bu ülkede yaşayan bütün vatandaşlar, bütün renkler, bütün insanlar, ben sizi yönetmeye talibim’ mesajıdır. Neyle yöneteceksin? Senin verdiğin vergileri iyi kullanarak seni yöneteceğim, demektir bu.
Başımıza Ali kıran baş kesen kesilmenin de bir anlamı yok. Bizim paramızla bizi yönetmeye talipsin. Vatandaşın vergileriyle planlama yaparak, o ülkeye mesafe aldıracağını iddia ederek benden oy istiyorsun. Obama’yı düşünün, seçim çalışması yapıyor, Clintwood’a, Houston’a gidiyor, onu kefenli çocuklar karşılıyor. Akıl işi olabilir mi bu? Veya Merkel bir şey yapıyor, ‘ölümüne ölümüne’ deniyor. Hayatı hep böyle mi yaşayacağız? Stadyuma gidiyoruz insanlar ‘ölümüne ölümüne’ diyor. Bu stadyuma geleceksin, bir buçuk saat maç seyredeceksin, zevkini alacaksın.
Yenilirsen canın sağ olsun diyeceksin, rakibi alkışlayacaksın. Yenersen elini sıkacaksın. Bu gerginliği anlamak mümkün değil. Demokrasilerde seçim bir yönetme talebidir. Patron vatandaştır. Sana ben emaneti verdiğim zaman, çoğunlukla veya koalisyonla sen dönüp vatandaşın tamamını veya bir kısmını eline sopayı alıp dövemezsin. Haddini bileceksin, ‘Burada halk başımın tacıdır’ diyeceksin. Vatandaştan vergi toplarken vatandaş eşitse, hizmet verilirken, adalet getirilirken de vatandaş eşittir.
BAZI BÜROKRATLAR KRALDAN ÇOK KRALCI HALE GELDİ
Manisa Emniyet Müdürü’nün bir açıklamasını gördüm, böyle Emniyet Müdürlüğü yapılmaz. Emniyet Müdürüysen Devlet memurusun demektir. Devlet memuru demek vatandaşın vergisiyle maaşı ödenen kişi demektir. Kanun emniyet müdürüne, savcıya, hâkime, siyasetçiye, vatandaşa nasıl bir çerçeve çizmişse, bu çizginin dışına çıkma hakkı hiç kimsede yoktur. Cumhurbaşkanında da yoktur. Anayasa der ki, bütün insanlar eşittir. Fakat devlet zırhına bürünen bazı bürokratlar, özellikle güvenlik bürokratları, polisler, savcılar, hâkimler, askerler kraldan çok kralcı hale geliyor.
Ondan sonra bir iddianame hazırlanacak. O iddia makamı bir şeyler söyleyecek, müdafaa makamı bir şeyler söyleyecek, sonra onlar mahkemeye gidecekler, ellerindeki somut bilgileri ortaya koyacaklar, ardından da mahkeme bir karar verecek. Mahkeme kararı da yetmiyor. Mahkeme üst mahkemeye gidecek. Belki savcı itiraz edecek, belki vatandaş itiraz edecek. Üst mahkemeden sonra da yollar var.
BİZİM KADAR HALA BİRBİRİNİ YİYEN, BİRBİRİNE DÜŞMAN EDİLEN HALKLAR YOKTUR
İnsanların yaşayacağı tramvayı bugünden düşünüp gerek yok demek lazım. Bugün burada ilk defa bir şeyi açacağım, sözün tamamını bugün söylemek zor. Bir derin devlet var mı yok mu adına ne derseniz deyin bir şey var. Çeşitli sosyal grupları, siyasi grupları zaman zaman tehdit etmeyi düşünen, tehcil etmeyi düşünen, budamayı düşünen ben bunları hep şuna bağlamışımdır; Türkiye yer altı yer sütü özellikle yer altı zenginlikleri olan bir ülke değil. Türkiye'nin petrolü yok.
Türkiye'nin doğalgazı yok. Türkiye'nin en kaliteli kaynağı insan. O yüzden insanını insanla kırdırmanın sağcılık, solculuk, Alevilik, Sünnilik, Kürtlük, Türklük falan ben her zaman bir kuşkuyla bakmışımdır. Çünkü bu ülkenin insanı genç, dinamik, yeniliğe adapte olabilecek bir insan topluluğu. Bunu durdurmanın tek bir yolu var; birbirine düşürmek. Her dönemde de bakın dünyada sular çok duruldu soğuk savaş döneminde bloklar vardı, Sovyet bloku vardı karşısında başka bir blok vardı. Ama artık bu bitti arkadaş. Bizim kadar hala birbirini yiyen, birbirine düşman edilen halklar yok. Ben burada şunu görüyorum.
İNSANLARI BİRBİRİNE KIRDIRAN BİR DERİN YAPI VAR
İnsanları birbirine kırdıran bir derin yapı var. Buna ne derseniz deyin, Ergenekon mu diyeceksiniz derin devlet mi diyeceksiniz. Bunun içinde de milli olduğunu, milliyetçi olduğunu iddia eden dindar olduğunu, muhafazakar olduğunu iddia eden hemen hemen bütün sağ kesime bir şekilde girmiş insanların olduğunu düşünüyorum. Bu insanlar hakikaten kendine milli denince milli mi bilmiyorum ama gördüğüm şey şu bir bakıyorum Demokrat Parti onun içindeler, bir bakıyorum Anavatan partisi onun içindeler, bir bakıyorum AK Parti onun içindeler.
Cemaati kim bu kadar linç ediyor, Cemaati tırnak içinde söylüyorum gördüğüm insanlar kuşkumu artırıyor. Diyorum bu adam 28 Şubat'ta ne yapıyordu? 28 Şubat'ta Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) emrinde çalışan insanların bugün bir taşı kapıp da cemaate taş atması beni huylandırıyor. 28 Şubat'ta askeriyenin kışlanın yanından köşesinden geçemezken, akreditasyon denilen şu anki askerlerin kabul etmediği ve doğru olan da budur, hiçbir mantığı olmayan bir şekilde dindar insanların dışlandığı, başörtülü insanların çocuklarının ödül törenine giremediği günlerde komutanlara en üst düzeylerine danışmanlık yapan, ders veren, akıl veren insanlar bugün AK Partinin ön saflarında olmuş cemaati taşlıyor.
PARTİ KAPATMA DAVASINDA ERDOĞAN'IN ARKASINDA FIRILDAK ÇEVİRENLER, BUGÜN TAYYİP ERDOĞANCI OLDU
Parti kapatma davasında Tayyip Erdoğan'ın arkasında fırıldak çeviren kendilerine milli diyen insanlar bugün bir anda Tayyip Erdoğancı oldu. Daha ötesini söyleyeyim Amerikayı Avrupayı dolaşıp 'Tayyipten bir şey olmaz zaten eşi de örtülü, bak benimki kapalı değil burayı ben toparlarım' diyen insanlar nasıl oldu da birden Tayyip Erdoğancı oldu. Uluslararası projelerden bahseden insanlar, AK Partiyi o projede içinde gören insanlar, istihbarat servislerine 20 yıl önce de çalışıyorlardı bugün de çalışıyorlar. Şimdi ilk kurşunu da sıkanların onlar olması beni tahaccübe sevk ediyor. Tamam şuradan buraya geçmen, o partiden bu partiye zıplamanı anlarım ama sen her dönem birtakım işlerin içine giriyorsun. Ben AK Parti tabanındaki çok güzel insanları görüyorum.
AK PARTİDE ÇOK KIYMETLİ İNSANLAR VAR
Ak partide çok kıymetli insanlar var. Ama bakıyorum birtakım insanlardan da neden huylanıyorum: ortada hiçbir şey yokken kılıcı kalkanı alıp adeta bir giyotine insanların kafasını tutar gibi sallıyorsun, beni huylandırıyorsun. Ben soruyorum o zaman sen 28 Şubat'ta Çevik Bir'in yanından ayrılmayıp onun emirlerini, tavsiyelerini, talimatlarını taşıyan adam değil miydin ? Erbakan Hocayı ancak devirse devirse şunlar devirir deyip haber gönderildiğinde haberi bir solukta ulaştıran sen değil miydin? Daha ötesini söyleyeyim bir gün seferberlik kuruluna kimler çalışıyor, kimler maaşlarını oradan alıyor özel harp dairesinde kimler bulunuyor ve bunlar ne kadar milli, ne kadar mlliyetçi, dindar, muhafazakar? Her dönemde muhafazakar kesimlerin içerisine girip hacıyatmaz gibi hep dik durabiliyorlar bunlar da bir gün ortaya çıktığı zaman anlaşılacak. Derin devletle ilgili çok şeyler yazıldı, çok şeyler söylendi ortaya çıktı ama muhafazakar, dindar, milliyetçi dediğimiz kendilerine milli diyen ama her siyasi ekole dağılan aramızdan bakan, başbakan çıktı, belediye başkanları çıktı, bir de Cumhurbaşkanı çıksın deyipparti kapatma davası sırasında yedekte bir parti kuran insanların bugün sanki Tayyip Erdoğan'ı arkadan vuran onlar değilmiş gibi reisçi olmaları beni kuşkulandırıyor.
AKperest olmayalım HAKperest olalım İddia ediyorum bir gün seferberlk tetkik kurulu dediğimiz ve eski tabirle gladyo olmakla suçlanan bazı özel harp dairesi diye adlandırılan doğru mu yanlış mı bilemiyorum ve bir kısım hadiselerin de tetikleyicisi olduğu iddia edilenler 28 Şubat döneminde yazarvgörünümlü ama maaşlı personeller, bugün de yazar görünümlü maaşlı personeller yazarlık mı yapıyorlar yoksa kendilerine dikte edilen şeyler doğrultusunda bazı insanları, bazı grupları hedef alıp halkı birbirine mi düşürüyorlar bunun bir gün bazı somut verilerinin ortaya çıkacağını, çeşitli cemaatlere, tarikatlara, partilere bir şekilde giren orada duran vakti zamanı gelince oradan kaçıp bir başka pozisyon alıp geldiği yere taş atan insanların aslında tiynetlerinin ne olduğunun ortaya çıkacağını Cenabı Hak'tan dua ediyorum, bekliyorum.
Bu konuda bildiklerim de var ama şimdilik bu kadar söylüyorum. Vatandaşlarımıza da şunu söylüyorum, geçen bir arkadaş kullandı ben de kullanıyorum AKperest olmayalım HAKperest olalım. Cemaat için de aynı şeyi söylüyorum. Herhangi bir cemaat mensubu olabilirsiniz ama cemaatçi olmayalım yani cemaat mefaatini, ülke manfaatinden, başka cemaatlere düşmanlık yapmakta kullanmayalım. Bediüzzaman Hazretleri'nin bu konuda veridği çok güzel ölçüler var.
SEN BAZEN OLUR HAK EHAKTAN DAHA EHAK, BAZEN OLUR HASEN AHSENDEN DAHA AHSEN
Diyor ki, 'Sen bazen olur Hak ehaktan daha ehak, bazen olur hasen ahsenden daha ahsen, sonra da diyor ki ahsene ulaşacağım diye hasende ihtilaf çıkarmayın.' En iyi hizmet eden cemaat benim cemaat diyebilirsin, olabilir. Fakat ben haktayım diyenlere batıl dersen ben doğruyum diğerleri butlanda dersen, ben müminim diğerleri kafir dersen zulmedersen kim olursa olsun hangi cemaatten olursan ol bu bir zulümdür, doğru değildir, insanlara Allah rızası için, şu mübarek günelrde elimizi vicdanımıza koyalım Allah için, Bülent Arınç, ben Hidayet Karaca Beyi İstanbul'da tanıdım, meslektaşım.
Sen 30 yıldır tanıyorsun İzmir'den. Şimdi bugün Fethullah Gülen Hocaefendi'nin orada kaldığı bir vakıf yerinde, Allah dağıdır orası. Pensilvanya'nın bilmem ne dağında bir köyüne bir kulubecikte kalıyor diye şimdi saray denilerek saçma sapan şeyler yazılıyor. Hocaefendi artık dayanamamış söylemiş, 'damat bey buraya geldi burayı gördü, kaç metrekarede yaşadığımı daracık bir odada kaldığımı gördü, bütün bunlara rağmen bu başlıkları nasıl atıyor değer mi?' diyor.
BERAT KARDEŞİM SEN FATİH KOLEJİ MEZUNUSU BİRİSİN, AYIP DEĞİL Mİ ?
Şimdi ben de soruyorum Berat kardeşim sen Fatih Koleji mezunu birisin, ayıp değil mi? Bildiğin bir şey bir de. Hodri meydan diyorum ben Zaman gazetesini yöneten sıradan bir adamım, ama iddia ediyorum 10 yıllık mal varlıklarımızı ortaya koyalım. Eğer 10 yıl önce göreve başladığımda elimde şu kadarcık bir defter ve yanında da bir telefon aldıysam Allah beni kahretsin. Gelin siz de söyleyin, gelin mal varlıklarımızı ortaya koyalım. Sadece kendimizin değil, eşimizin, çocuklarımızın yakın akrabalarımızın.
Eğer sen malını 10'a, 20'ye katladıysan yatlarda katlarda, villalarda gemilerde transatlantiklerde müthiş bir servete kavuştuysan İslam davası bari bunu söyleme. 'Yanlız acı bir lokma ile pişmiş aştan, ayrılık anadan yardan arkadaştan' diyor üstat Necip Fazıl'In mısralarıdır bunlar. Dava böyle bir şeydir. Dava deme bu benim dünyayı kazanma yollarımdan bir tanesidir sen kendin bu yola git ben de bu yola gidiyorum de. Şimdi arkadaşlar paranın esiri olmuşlar, tanıdığım meslektaşlarım var paranın esiri olmuşlar, makamın esiri olmuşlar, sandalyenin esiri olmuşlar, evlerin yatların esiri olmuşlar değmez kardeşim. 100 yıllık bir çilenin ürünleriyiz biz, Akif'lerin Eşref Edip'lerin, Bediüzzamanların, Süleyman Efendilerin , Esad efendilerin çektiği çileler sonunda insanlar bir yere gelmişler sen ayağını ayağının üzerine atacaksın, puronu da yakacaksın, bir de kahveyi yanında bir çekeceksin sonra Mısır'da Suriye'de böyle oluyor diyeceksin.
MUHAFAZAKAR KILIKLI DERİN BİR YAPI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Bir derin yapı var. Onun bir kolu, bir ayağı var. Bu ayaklardan bir tanesi kendini muhafazakar, dindar, milli, milliyetçi muhafazakar kimliği ile devletin öteden beri belli kesimlerinden maaş alan insanlar var, onlar cemaat de cemaat kışkırta kışkırta ben tertemiz vatan evlatlarının da buna aldanmasını müslüman insanların, abdestli namazlı insanların, alnı secdeye değen insanların mümin insanlar hakkında gıybet yapmasını sağladıklarını, iftiraya alet ettiklerini düşünüyorum.
Çok üzülmemek elde değil, adam sana bana burada çalışan insanlara okulda görev yapan insanlara neler neler söylüyor, yahu ahiret var ya. Adam kalkıp 'bunların dininden imanından şüphe ederim' diyor. Haşa bunu kim söyleyebilir? İsrail ajanı diyor. Sen az önce namazdan, seccadeden kalktın, adamın dilinde asarlar ahirette. Eğer varsa bildiğin bir şey hodri meydan çıkarır koyarsın. Şimdi bir arkadaş, onun da nereden beslendiğini sormam gerekir. İnsanların saygı duyduğu çok değer verdiği din adamlarına, fikir adamlarına mason diyor. Kardeşim ortaya attığın belgenin yalan olduğu ortaay çıktı. Hadi sen görevini yapıyorsun. Peki sade vatandaşın günahı ne? Bunları insan zannedip okuyorlar, kirleniyorlar, kirleniyorlar farkında değiller.
İNSANLARIN MALINA EL KOYMAK HARAMDIR
İnsanların malına el koymak haramdır. Dinin beş korunması gereken şeyinden biri insanın malı mülküdür. En zor zamanlarda bile pkk'ya ait mallara basına el konulmadı. Kimsenin aklına da gelmedi. İnsanların mallarına el konulursa yabancı yatırımcı burada durmaz. Bunu Watson da dedi.
DOĞAN MEDYASINA YAPILAN YANLIŞ
Aydın Bey'i sevmeyebilirsin ama ona DHKP-C elbisesi giydirmek ne demektir? O elbise giydiriliyor. Doğan grubuna yönelik tavır doğru değil.
MISIR VE SURİYE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPILMAMALI
Mısır ve Suriye'nin iç politikada kullanılması artık durmalı. Sisi deyip duruyorlar ama Sisi'nin yaptıklarını siz de yapıyorsunuz. Muhalif herkesi yok etme anlayışı olamaz. 80 darbesinden sonra sopalarla ayaklarımız şişene kadar dayak yedik. Latif Erdoğan ne içiyor kardeşim. Bu iftirayı atanların hukuk önünde hesap vermesi lazım. Hukukun bunu halletmesi lazım. Diyarbakır'a gittiğimizde zorunlu olmadığı halde emniyete de bilgi verdik. Onlardan bir şey istemedik sadece bilgi verdik. 4-5 bin kişiye konuştum. Arkadaşlar belediyeyi de ziyaret edelim dedik. Ve neredeyse 45 konvoyluk arabayla gittik. Halkın seçtiği bir belediye başkanı onlar da sağolsun bizi ağırladı. Hizmetlerini anlattı. Bir çay içip çıktık. Bunu zaman haber yaptı. Aradan 17 gün geçti. Bir haber yaptılar güya arka kapıdan gizli girmişim. Haberde de diyorlar ki arka kapıdan girip protokol kapısından çıktı. Diyor. Kardeşim hani gizliydi? Ne gizli olacak, ben halkın seçtiği belediye başkanını ziyaret ettim. Sen yıllardır kandil ve imralı ile görüş bir şey olmuyor. Ama bir gazetecinin halkın seçtiği belediye başkanını ziyaret etmesi üzerinden manipülasyon yapılıyor. Kime oy vereceksiniz diyorlar? Kardeşim oy meselesi bir vicdan meselesidir. Herkes vicdani kanaatlerine göre oy verir.